1.Bölüm: Sarsıcı Yolculuk

Hogwarts'ın üzerine pırıl pırıl parlayan güneşin muhteşem altın rengi düşmüştü. Ancak ormana doğru koşturan bir grup öğrenci, bu muhteşemlikle kesinlikle ilgilenmiyordu.

"Hadi James!" diye bağırdı Sirius.

"Beni bekleyin, beni bekleyin!" Peter soluk soluğa peşlerinden koşuyordu. James bir kahkaha attı.

"Daha hızlı Kılkuyruk!"

"Size söylüyorum, başımız derde girecek."

"Oyunbozanlık yapma Aylak!" diye söylendi Sirius. "Hadi, burası uygun." Yasak Orman'ın tehlikeden uzak olacak kadar okula yakın, ancak suçüstü yakalanamayacak kadar da içerisinde bir yerde konuşlandılar.

Sirius asasının tek hareketiyle küçük bir ateş yaktı. Üstüne ufak bir kazan oturtup, cüppesinin cebinden çıkardığı kavanozu dikkatli hareketlerle içine boşalttı. Yanında yere çöküp birtakım otları ayıklamaya başladı.

"Onları nereden buldun?" diye sordu Remus.

"Yürüttüm," diye omuz silkti Sirius. Elini şişkin cüppesine atıp, sıvı gibi akıyormuş hissi veren bir kumaş yığını çıkardı.

"Pelerin için sağ ol dostum." diyerek James'e uzattı. James güldü.

"Rica ederim. Kalsın, sonra alırım." Pelerini sırıtarak tekrar cebine koyan Sirius kazandaki sıvıyı karıştırdı.

"Neye benzeyecek?" diye sordu Peter heyecanla.

"Koyulaşacak Kılkuyruk." diye cevapladı Sirius sabırsızca.

"Keşke iksir dersinde de bu özeni göstersen Patiayak." dedi Remus yan gözle ona bakarak.

"Dersler kimin umurunda?" Sirius havalı bir şekilde elini salladı. "Yani senin dışında." diye ekledi Remus'a gülümseyerek. Remus gözlerini devirip James'e döndü. James sırıtarak omuzlarını silkti.

"Sadece eğlence Aylak. Hem hafta sonunda yapacak ne işimiz var ki?"

Remus 'şu sizin eğlence anlayışınız' der gibi bir hareket yapıp, arkasındaki ağaca yaslandı.

"Burada mantıklı tek insan ben miyim?"

"Doğru kelime 'ciddi' olacaktı Aylak." Sirius sırıtarak kazana bir tutam ot attı. James yanına otururken Peter da telaşla onu izledi.

"Bu plan hiç hoşuma gitmiyor." dedi Remus ciddi bir tavırla.

"Ah! Duydun mu Çatalak? Sınıf başkanı kızıyor. Puan da düşürecek misin Aylak ha?" Sirius sırıtıyordu. Remus kendi kendine mırıldanarak arkasını döndü. O döner dönmez Sirius, James'e imalı bir bakış attı. James kaşını kaldırırken, arkadaşı sırıttı. Çok hızlı gelişen bu bakışmayı fark etmeyen Remus gözleriyle etrafı tarıyordu. Sirius bir tutam ot daha atıp, sıvıyı karıştırdı.

"İksire ne gerek vardı anlamıyorum. Yeterince gürültü patırtı çıkarıyordunuz." Remus onlara dönüp, tekrar ağaca yaslandı.

"Küçük bir şaka Aylak," dedi James göz kırparak. "Sürpriz!"

"Sümsükus'tan sonsuza dek kurtulmak sürpriz olurdu." diye homurdandı Sirius.

"Dur bir dakika!" dedi Remus doğrularak. "Bu Snape için mi?" Sirius ve James yine bakıştılar.

"Eğlenecek başka kim var Aylak?" diye sordu Sirius sakince.

"Benim sevgilimden uzak durmasını istiyorum." diye atıldı James. "Lily artık ona yüz vermiyor, ama o hâlâ yoluna çıkıyor."

"Hatırlatmak hoşuma gitmese de Lily senin sevgilin değil Çatalak." Sirius tembelce gülümsedi. James aldırmayarak omzunu silkti.

"Şimdilik, ama bir gün olacak." Hepsi onun kararlılığına gülümserken, hiçbiri umudunu yıkmaya kalkışmadı. Remus ağaçtan uzaklaştı.

"Eğer Snape'e bir şey yaparsanız, son senenizi göremeden atılırsınız. Ciddi söylüyorum. McGonagall'ın sabrı taşmak üzere."

"Sakinleş Aylak. Snape'i öldürmeyi düşünmüyoruz. Gerçi bana kalsa-"

"SIRIUS!"

"Tamam, tamam."

"Küçük bir şakadan öteye geçmesin Sirius, ciddiyim."

"Tamam, dedim ya." dedi teskin edici bir şekilde Sirius. Remus dikkatle arkadaşının yüzünü incelerken, Sirius bakışlarına 'sorun yok' gülümsemesiyle karşılık verdi. Remus başını sallayıp tekrar ağaca yaslanırken, Sirius kazanda kaynayan garip sıvıya döndü. James, cüppesinin cebinden bir snitch çıkarıp, tembelce sırtüstü uzandı. Seri hareketlerle snitchi havaya fırlatıp yakalamaya başladı. Peter, açık kalmış ağzı ve hayran bakışlarıyla her hareketini takip etmeye koyuldu. Bir süre Peter'ın hayranlık ciklemeleri hariç, sessizlik içinde geçti.

"Az kaldı," diye bildirdi Sirius. "Kaldır şunu James." James sırıtarak doğrulup, snitchi cebine koydu. Sirius kazana birkaç tutam ot daha attı. Ancak birden kazandan yüksek bir tıslama çıktı. Hepsi o tarafa dönerken, sıvı sabrı taşmış gibi, tehlikeli sesler çıkararak fokurdamaya başlamıştı.

"Bu normal mi?" dedi James temkinli bir şekilde ayağa kalkarken. "İçine ne attın Sirius?"

"Bilmi- ne oldu şimdi böyle?" Sirius şaşkın görünüyordu. Kazandaki sıvı hızla fokurdayıp kabararak kenarlardan taşmaya başladı.

"Sirius çekil oradan!" diye söylendi Remus. Sirius asasını kaldırmış bir şeyler mırıldanıyordu.

"Bak, bu karışımı hazırlamak kolay olmadı tamam mı?" diye homurdandı bir yandan.

"Remus haklı Sirius, zarar verebilir. Vazgeçsek daha iyi." Sıvı yayılırken James hafifçe geriledi.

"Geri çekil Peter!" Kazan tehlikeli bir şekilde iki yana sallandı.

"Off, hayır olamaz!" Sirius asasını kaldırmış sallanan kazanı sabitlemeye çalışırken, Remus arkasından yaklaştı.

"Sirius hayır!"

"Aylak kapa çeneni!" Sağdan soldan bağırılan sözler, kazanın, kaynamanın sarsıcı etkisiyle devrilmesini engelleyemedi. Kahverengi sıvı hızla toprağa yayılırken, James atik bir hareketle gerileyip, Peter'ı da kolundan yakalayarak geriye çekti. Sirius cüppesine bulaşan sıvıdan kaçınmak isterken, küfreden Remus'a takılıp tökezledi. Remus Sirius'u hızla yakaladı ve birlikte geriye doğru devrildiler. Üstlerine bulaşan çikolata renkli sıvı bir an kırmızı kırmızı parıldadı. Bir saniye sonra ise Sirius ve Remus ortadan kayboldular.

James ve Peter şaşkınlık içerisinde kaybolan arkadaşlarının bulunduğu yere bakakaldılar.

"NE?" James dehşet içinde boş kazana ve yerde çamurlaşan sıvıya gözlerini dikti.

"Nereye kayboldular?" Sesi korkulu bir fısıltıdan öteye geçemedi. Peter korkuyla kekeledi.

"Bil- bilmiyorum James."


Ağaçların arasında hafif kırmızı bir parıltı yanıp hızla sönerken, bir kol, bacak ve cüppe karışımı ışığın orta yerinde belirdi.

"Off!"

"Kahretsin Sirius!" Remus kendini Sirius'tan kurtarmaya çalışıyordu. Bir süre debelendikten sonra, ikisi birlikte ayağa kalkmayı başardılar.

"Ne oluyor?" diye sordu Sirius şaşkın bir vaziyette.

"Ağaçlıktayız yine."

"İyi de James nerede?"

"Bilmiyorum." dedi Remus etrafına bakınırken. Yere bakıp kazan falan göremeyince hızla Sirius'a döndü.

"Ne iksiriydi o?"

"Hıı?" dedi Sirius boş bulunup sıçrayarak. "Şey- ee…"

"Şeyi falan yok Sirius, ne iksiriydi söyle?"

"Sarsıcı Yolculuk," diye hafifçe mırıldandı Sirius suçlu bir şekilde.

"Seni sersem!" Remus şok ve kızgınlık içinde arkadaşına bakıyordu. "Bir zaman geçişi iksiri demek ha? Kafayı mı yediniz siz? Slughorn zaman iksirlerinin çok tehlikeli olduğunu defalarca söylemedi mi? Hem-" Durakladı. "İyi de bu tarz iksirlerin yapılması en az bir ay sürer Sirius!" Sirius kıpırdandı. Remus sorarcasına kaşlarını kaldırdı.

"Ee- şey-" dedi Sirius kekeleyerek, "Bir aydır ihtiyaç odasında kaynıyordu, ama olması için, en son bir saat açık havada kaynamalı yazıyordu." Remus hoşnutsuzlukla elini saçlarından geçirdi.

"Bir aydır, benden habersiz ihtiyaç odasında iksir yaptınız."

"Seni korumak için-"

"Ah, demek korumak için?" Remus'un gözleri kısılmıştı.

"Yemin ederim Remus, bak en sonunda söyledik."

"Müdahale edemeyeceğim an geldiğinde," Sirius cevap vermedi. Suçlu bir tavırla ona bakarken, Remus derin bir nefes aldı.

"Tamam, olan oldu. Şimdi James'i bulalım. İksirin detaylarını öğrenelim." Sirius cüppesinden kırışık bir kâğıt çıkarıp uzattı. Remus kâğıdı alınca başını salladı.

"En azından yazmayı akıl etmişsiniz. Hangi malzemede hata yaptın?"

"Baldıran otundan sonra, beş dakika bekleyip beş tutam gerçekotu attım." Parşömeni inceleyen Remus başını iki yana salladı.

"Seni aptal! Burada dört tutam gerçekotu yazıyor."

"NE?" diye bağıran Sirius parşömeni kaptı. Bir dakika sonra başını kaldırıp, karşısında kollarını göğsünde kavuşturmuş, bir ayağıyla sinirlice tempo tutan Remus'a baktı.

"Tamam, hata yapmışım. Ama anlamıyorum nasıl etkilendik, iksiri içmedik ki?"

"Beş tutam ot atınca içmeye gerek kalmıyor demek ki," dedi Remus alayla. Sirius dudaklarını ısırarak, omuzlarını silkti.

"Bu geri dönülmüyor anlamına gelmez Remus."

"Elbette dönülüyor, ama ancak uygun panzehiri bulursan." diye soludu Remus. "Elbette panzehir yapmak aklınıza gelmemiştir, değil mi?" Sirius rahatsız bir şekilde yere bakarak olumsuzca başını salladı.

"Anlaşıldı. Gidip nerede olduğumuzu ve James'i bulalım. Bu arada kendine hâkim ol."

"Kendime niye hâkim oluyorum?" diye sordu Sirius şaşkınca.

"Bu iksire 'Sarsıcı' denmesinin bir sebebi var, seni aptal! Görmekten hiç hoşlanmayacağın şeyleri göreceğin bir yere ya da zamana gidiyorsun. Dikkatle araştırmadınız mı?"

"Elbette araştırdık." diye savundu Sirius. "Amaç da buydu zaten; Snape'i biraz sarsmak istemiştik."

"Daha açık konuşayım," diye söylendi Remus. "İksir Snape'e değil de, sana bulaştığına göre, her nereye geldiysek, burada öncelikle senin için sarsıcı şeyler olacak. Kendine hâkim ol." Sirius kaşlarını çattı.

"Benim- ah kahretsin!"

"Anlamaya başladığını görüyorum."

"Tamam," dedi Sirius sıkıntıyla. Bir nefes aldı. "İksir sana da bulaştı ama." diye ekledi.

"Muhtemelen ben de sarsıcı şeyler göreceğim Sirius, ama önce sana bulaştığı için seninkiler daha kötü olacak."

"İyi, gidip James'i bulalım o zaman. O yardım eder." Remus kolundan tuttu.

"James'i yalnızken yakalamamız gerekecek."

"Tamam," dedi Sirius tekrar otomatikman.

Ağaçların arasında biraz ilerleyip, Hogwarts'ı daha iyi görebilecekleri bir yere geldiler. Remus başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Açık, güzel ve güneşli bir havaydı. Akşam dolunay olmaması için dua edip, sıkıntıyla ofladı. O sırada havada hafif bir dalgalanma oldu ve etraf soğudu. Bir an ikisi de nefes alamadıklarını hissettiler.

"Ne oluyor?" dedi Remus sıkılarak.

"Ruh Emiciler!" dedi Sirius gözleri fal taşı gibi çıkışa doğru bakarken. İki Ruh Emici okul kapısının yakınına doğru süzülüyordu.

"Merlin aşkına! Okulda Ruh Emiciler ne arıyor?"

"Okulda değiller, dışarıdalar. Sanki kapıyı bekliyor gibiler." Sirius bir süre onları izledi.

Binanın girişinden neşeli sesler yükselmeye başladı ve ikisi birden döndüler.

"Burada bir şeyler dönüyor Remus, ama ne olduğunu burada bekleyerek anlayamayız. Biraz yaklaşalım."

"Sirius hayır!" Ancak Remus'un itirazını dinlemeyen Sirius ağaçlara gizlenerek biraz ilerledi. Remus söylenerek peşinden gitti.

Öğrenciler gruplar halinde dışarı çıkmaya başlamışlardı. Hademe kapıda bir takım kâğıtları kontrol ediyordu.

"Hogsmeade gezisi," dedi Remus usulca.

Sirius başını salladı. "Burada da mı Cumartesi?"

"Şart değil aslında," diye fısıldadı Remus. "Başka bir gün de olabilir. Sarsılacağımız bir gün."

Kontrolden geçen öğrenciler konuşa konuşa bahçeyi geçerken, Sirius merdivenlere fırlayıp, bir çalıyı siper alarak duvara yapıştı.

"Beni öldüreceksin sen!" diye fısıldadı Remus hızla yanında yerini alırken. Sirius susmasını işaret edip, izlemeye devam etti.

"Belki de Hogsmeade'e gitmeliyiz. James orada olacaktır."

"O zaman çıkar çıkmaz peşine takılırız Remus, bekleyelim." Bir süre duvara yapışık vaziyette beklediler. Aslında saklanmasalar bile etrafta dolaşan bir sürü öğrenci arasında iki altıncı sınıf öğrencisi hiç de dikkat çekmezdi. Yine de riske girmediler. Az sonra Remus sessizliği bozdu:

"Sirius fark ettin mi bilmiyorum, ama deminden beri hiç tanıdık bir yüz görmedim."

Sirius endişeyle soludu. "Evet Aylak, ben de görmedim." Bir süre daha sessizce beklediler.

Sırada bekleyen sarışın, soluk yüzlü bir çocuğun sesi etrafta çınladı."Burada mı kalıyorsun Potter? Ruh Emici'lerin yanından geçmeye korkuyor musun?" Sirius heyecanla Remus'un kolunu sıktı. Ancak Remus tepkisiz kaldı. Sarışın çocuk yanındaki gorile benzeyen iki çocukla katıla katıla gülüyordu. Sirius dönüp Remus'a baktı.

"O çocuğu tanımıyorum. Hiç görmedim." dedi Remus düşünceli bir şekilde. Sirius omzunu silkti.

"Ama Potter dedi, sen James'ten başka Potter tanıyor musun? Ailesi dışında?" Sirius durdu ve endişeyle ekledi: "Ortalıktan kaybolunca tamamen yok olmuş olamayız değil mi?"

"Hayır, Sirius olamayız elbette, ancak-" Birden soluğu kesildi. Sirius onun bakışlarını takip ederek hızla döndü ve gözleri şokla büyüdü.

İkisi birlikte dehşet içerisinde kapıdan çıkan adama bakakaldılar. İlk toparlanan Sirius oldu.

"Bu sensin!"

"Görüyorum Sirius," dedi Remus şaşkınca.

"Sen çok-" derken durakladı Sirius, doğru kelimeyi bulmaya çalışarak.

"Yaşlı," diye tamamladı Remus arkasından bakarken. "Yıllar geçmiş olmalı."

O sırada bir öğrenci seslendi: "Profesör Lupin!" Lupin dönüp onunla konuşurken, ilerdeki duvarın yanında iki çocuk hayrete düşmüş bakışlarla geleceğin profesörüne bakıyorlardı.

"Öğretmen mi oldun?" Sirius ağzı açık Remus'a döndü. En az onun kadar şaşkın görünen Remus, ağzını açtı ve söyleyecek bir şey bulamayınca tekrar kapattı.

"Demek ki gelecekteyiz." dedi Sirius hevesle. "Hem o kadar da yaşlı görünmüyordun, belki otuz beş falan." Remus ona bir bakış atıp daha iyi görebilmek için bir adım attı. Göze çarpmamaya dikkat ederek, dikkatle iki öğrenciyle konuşan kendi benliğine dikti gözlerini. O sırada içerden çıkan bir grup öğrenci onu selamlayarak ilerlediler. Profesör Lupin bir-iki dakika sonra içeri girdi. Sirius dönüp gözleri parlayarak arkadaşına baktı.

"Hey, tamam sarsıldın biliyorum." dedi gülerek.

"Komik değil Sirius, sadece şaşkınım. Ne yapmamız gerek bilemiyorum."

"Eh, ben biliyorum, zaman sana uymazsa sen zamana uyacaksın dostum." Sirius hâlâ muzipçe gülüyordu. Remus kaşlarını çattı.

"Umarım aklından kötü bir şey geçmiyordur Sirius. Şu anda başımızı belaya sokmak hiç de iyi bir fikir sayılmaz."

"Gelecekteyiz dostum, nasıl bir belaya bulaşabiliriz ki?"

"Aklında ne var Sirius bilmiyorum, ama beni iyi dinle; kendimize kesinlikle görünemeyiz."

"Niye ki? Ben büyümüş ve daha yakışıklı olmuş halimi görmek isterim." Remus başını iki yana sallayarak, ona döndü.

"Ciddi olmayı deneyecek misin Sirius?"

"Tamam, tamam dinliyorum."

"Geçen yıl zaman döndürücüler hakkında anlattıklarımı hatırlıyor musun?"

"Evet, galiba."

"Kendimize görünmemeliyiz Sirius. Yani ya James ya da Peter'ı bulmalıyız. Bize o gün neler olduğunu anlatabilirler."

"Tabii hatırlıyorlarsa." dedi Sirius.

"Umarım hatırlıyorlardır," dedi Remus kaygıyla. "Çünkü geri dönmek zorundayız. Burada kalamayız. Ancak bir şey daha var."

"Ne var?" dedi Sirius sabırsızca.

Remus başını olumsuzca salladı. "Sirius, James'in artık burada olduğunu sanmıyorum."

"Niye? Ah! Evet, haklısın. O da öğretmen değildir herhalde. Benim kesinlikle olduğumu sanmıyorum." Güldü. Remus da hafifçe gülümsedi. Sonra içini çekti.

"James'in yerini öğrenmeliyiz. Ayrıca panzehir için Hogwarts kütüphanesine de girmek zorundayız." Sıkıntıyla Sirius'a baktı. "Kimseye görünemeyiz Sirius, bu iş zor olacak."

Sirius ona bakarken gözleri ışıldadı. "Pelerin!" dedi heyecanla elini cüppesine daldırarak. "İyi ki James hemen geri almamış." Kumaşı sırıtarak Remus'a doğru kaldırdı. Ancak Remus hâlâ düşünceli görünüyordu.

"Dostum," dedi Sirius elini omzuna atarken, "Benim için sarsıcı olması gerekiyordu, senin için değil. Hem öğretmen olmanın neresi sarsıcı?"

"Ben sadece biraz şaşırdım Sirius." dedi Remus usulca. "Beklemiyordum." Sirius omzunu sıktı. "Senin adına sevindim dostum, bunu hak ediyorsun." Remus güldü.

"Sağ ol dostum. Dalga geçmedin?"

"Önce bir geri dönelim, o zaman geçerim." İkisi birden kahkahayı patlatırken, ellerini ağızlarına kapattılar. Sirius pelerini ikisinin üstüne dikkatle örttü ve hayatlarında ilk kez Hogwarts girişinden içeri tedirginlikle girdiler.


"Sakın kimseye çarpma Sirius!"

"Bunu daha önce de yaptım Aylak."

"Tamam, sessiz ol. Hogsmeade günü olduğuna göre, okulda kalan öğrenci sayısı az demektir. Bu bizim için iyi." Sirius başını salladı. Giriş Salonu'nu geçerken, yetişkin çağdaki erkek çocuklarına has burunları havadaki muhteşem yemek kokusunu aldı.

"Cadılar Bayramı," diye fısıldadı Sirius Remus'un kulağına. Remus başını salladı.

"Demek Hogsmeade gezisi bu yüzden. Akşam da şölen olmalı."

İkisi birlikte yavaş adımlarla mermer merdivenleri çıktılar. Üçüncü kat koridorunda temkinli adımlarla ilerlerken, Remus hızla soludu. İkisi de durup önlerinde amaçsızca yürüyen dağınık saçlı çocuğa şaşkınca baktılar.

"James!" diye fısıldadı Sirius. Remus olumsuzca başını salladı. "O James değil, hatırlasana yıllar geçti."

Sirius'un sevinci bir anda sönerken, Remus onu itekledi. Çocuğun peşine takıldılar. Çocuk düşünceli bir ifadeyle duraklayıp etrafına bakındı. Sanki karar vermeye çalışıyor gibiydi. Tam başka bir koridora sapıyordu ki, odaların birinden bir ses, "Harry?" dedi. Çocuk döndü ve bir kapıdan dışarı bakan Profesör Lupin'i gördü. Sirius, pelerinin altında heyecanla Remus'un kolunu sıktı.

"Ne yapıyorsun?" dedi Profesör. "Ron'la Hermione nerde?"

"Hogsmeade'de," dedi Harry denen çocuk aldırmıyormuş gibi davranarak.

"Ah," dedi Lupin. "Niye içeri girmiyorsun? Bir sonraki dersimiz için az önce bir Garkenez getirdiler."

"Bir ne?" diyen çocuk içeri girerken, Sirius ve Remus pelerinin altında olabildiği kadar hızla arkasından girmeyi başardılar. Arka tarafta güvenli bir köşede durup izlemeye başladılar. Remus düşünceli bakışlarla kendisini ve Harry denen çocuğu süzerken, onun James'e olan benzerliği karşısında tekrar şaşırdığını hissetti ve anlamlı gözlerle Sirius'a döndü. Sirius başını sallayıp, elini dudaklarına götürdü.

Önlerinde Profesör Lupin bir yandan çay içerek Harry'yle sohbet ediyordu.

"Seni kaygılandıran bir şey mi var, Harry?"

"Hayır," dedi çocuk sıkıntılı görünerek. Sonra birden fincanını masaya koydu. "Evet," dedi.

"Böcürt'le boy ölçüştüğümüz gün var ya?"

"Evet?"

"Niye benim boy ölçüşmeme izin vermediniz?"

"Bunun apaçık ortada olduğunu sanıyordum, Harry."

"Niye?"

"Böcürt'ün senin karşına çıktığında Lord Voldemort'un biçimine bürüneceğini varsaydım."

Çocuk şaşkınlık içerisinde Profesör'e bakarken, Sirius da benzer bir ifadeyle Remus'a baktı. Remus konsantre olmaktan yorgun bir bakışla Sirius'a döndü. Şu ana kadar –Garkenez ve Böcürt'ü düşününce- Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmeni olduğunu anlamıştı, ancak bu aslında en iyi dersi sayılmazdı. Öte yandan Harry denen bir çocuk vardı ortada. Muhtemelen James'in oğluydu. Böylesi bir benzerlik ancak bu şekilde açıklanabilirdi. Bir de Lord Voldemort'tan bahsedilmişti. Remus bu konuyu çözmeleri gerektiğini hissediyordu. Ancak nasıl? Konuşmalar devam ederken, kapı vuruldu.

"Girin," diye seslendi Lupin.

Kapı açıldı, içeri yetişkin bir Snape girdi. Üzerinden dumanlar tüten bir kadeh taşıyordu. Çocuğu görünce gözleri kısıldı.

"Ah, Severus," dedi Lupin gülümseyerek. "Çok teşekkür ederim. Buraya, masanın üstüne bırakabilir misin?"

Pelerinin altında küçük çaplı bir şok geçiren Remus, kendini toparlayarak hızla Sirius'a döndü. Sirius, gözleri irileşmiş, kaskatı kesilmiş bir halde kapıda beliren adama bakıyordu. Remus dudaklarını arkadaşının kulağına yapıştırdı. "Sakın-aptalca-bir-şey-yapma!" Sirius onu duyduğuna dair tek bir belirti vermezken, Remus kıvranarak buradan nasıl çıkacaklarını düşündü. Kapı kapanırken Sirius'un dehşetle çarpılmış yüzü çocukla konuşan Profesör Lupin'e döndü.

"Profesör Snape lütfedip bana bir iksir hazırladı. Ben bu işlerde pek iyi değilim, bu iksir de çok karmaşık…"

Sirius daha beter şokta, yanındaki Remus'a dönerken, Remus başını iki yana sallayıp, bir parmağını dudağına götürerek yalvarır bir ifadeyle baktı ona. Buradan bir çıkabilselerdi. O sırada Profesör Lupin kadehtekini bitirdi ve yüzünü buruşturdu.

"İğrenç, eh, Harry, artık benim işime dönmem gerek. Daha sonra şölende görüşürüz."

"Tamam," dedi Harry ayağa kalkıp kapıya ilerlerken.

Remus Sirius'u kolundan yakalayıp pelerinin açılmamasına dikkat ederek, Harry'nin arkasından dışarı fırlamayı başardı.