(Pearl Jam-Black)
İşte karşısındaydı. Tüm heybetiyle Hogwarts… Bunca yıldan sonra tekrar buraya geleceği nerden aklına gelirdi ki. Bunu kaldırabileceğini asla düşünmezdi. Verdiği onca kayıptan sonra, tüm o harika anıların yaşandığı, her şeye tanık olan bu şatoya geri gelebileceğini hiç düşünmezdi. Herkesin saf, kirlenmemiş, ihanet etmemiş, ihanete uğramamış olduğu zamanlar… Şatoya doğru yürüdükçe tüm anıları geçmişten gelen hayaletler gibi hortluyordu peş peşe. Dev mürekkep balığının olduğu şu muazzam göl, şu ağaçlar, şu çimler… Her şey tonlarca sevinç, hüzün, acı tatlı anılar barındırıyordu. Yapamayacağım… diye düşündü bir an. Durdu olduğu yerde. Geriye dönüp gitmeyi düşündü. Ama sonra gene o geldi aklına. Onu buraya kadar getiren düşünce… Tekrar Hogwarts'a dönmesini sağlayan yegâne sebep… Harry… İçinde hem bir suçluluk duygusu, hem de ufak bir heyecan kıvılcımı hissetti. Onu görmeliyim. Onunla yüzleşmeliyim. Onu daha fazla bir başına bırakmamalıyım. Gözünün önüne gene o görüntü geldi. Dağınık siyah saçları, elinde hiç bırakmadığı oyuncak süpürgesi olan dişsiz bir gülümsemeyle çevresine bakınan ufaklık… Harry sadece bu görüntüyle vardı aklında. Nasıl bir ergen olmuştu acaba? Sonradan yaşadığı acılar onu nasıl bir şekle sokmuştu? Harry'i görme isteği ona tekrar güç verdi. Bu sefer daha emin adımlarla hızla ilerledi şatoya. Yarın… diye düşündü. Yarın büyük gün.
"E peki şu kim?" dedi Ron Hermione'nin kulağına eğilerek. Hermione ise o sırada tüm dikkatini her yılın başında yaptığı konuşmasını yapan Dumbledore'a yönlendirmiş olduğu için "Şşş!" diyerek Ron'u başından savdı.
"KSKS'den başka hangi dersin öğretmeni yoktu ki?" diye devam etti Ron bu sefer Harry'e dönerek. Harry omuz silkti.
"Dinle Ron, anlatıyor işte!" diye çıkıştı Hermione.
"-evet, bu yıl aramıza katılan son hocamızda Profesör Jason. Kendisi Profesör Forsbay'in 102 yaşına gelip yeterince çalıştığına kanaat getirmesi sonucu Muggle Araştırmaları dersinde sizlerle beraber olacak."
"Hımm bayağı genç görünüyor," diye yorum yaptı Hermione kaşlarını kaldırarak.
"Üf, biz de şu Muggle Araştırmalarına yazılsak mı Harry, ha ne dersin?" dedi Ron elini beceriksizce turuncu saçlarından geçirerek. Hermione burnunda sinirli bir ses çıkararak öğretmenler masasına baktı. Profesör Jason gerçekten de güzel bir kadındı. Ama bir şeyler var… diye düşündü Hermione, Profesör Jason'un uzun kumral saçlarını, güzel yüzünü incelerken. Bir şeyler yanlış gibi. Tam o sırada Profesör de gözlerini Gryffindor masasında gezdiriyordu. Bir şeyler arar gibiydi. Sonra bir an gözleri üçünün oturduğu yerde sabitlendi. Hermione şaşkınlıkla gözlerini dikmiş onlara bakan Profesöre baktı. Profesör de bir süre sonra onun kendine baktığını anlamış olacak ki hafif bir gülümseme göndermek durumunda kaldı Hermione'ye. Hermione ise hemen başını Quidditch hakkında konuşmaya dalmış olan Ron ve Harry'e çevirdi.
"Bu kadında bir tuhaflık var!"
"Ne kadını Hermione?" diye ona döndü Ron kaşlarını kaldırarak.
"Profesör Jason! Tuhaf tuhaf bize baktı. Hem o olmasa bile… Bir tuhaf!"
"Bence sadece çok taş Hermione!" dedi Ron sırıtarak. "Hem sen zaten hep böyle iyi insanlardan şüphelenir, sonra gidip Gideloy Lockhart gibilerini seversin!"
"Ron! …"
Harry daha fazlasını dinlemeyerek tekrar yemeğiyle ilgilenmeye başladı. Klasik bir Ron-Hermione tartışmasıydı işte. Ama şu Profesör Jason cidden ilginç birine benziyordu. Harry kaçamak bir bakış attı öğretmenler masasına. Profesör Lupin'le hararetli bir sohbete dalmışa benziyorlardı. Lupin bir şeyler anlatırken Jason Harry'e doğru döndü ve göz göze geldiler. Jason Lupin'in dediği şeyi onaylar biçimde baş sallayarak tekrar ona döndü. Ne hakkında konuşuyorlar acaba?...
"…Jennifer kendini suçlamamalısın. Bende bunca zamandır Harry'e ulaşmaya çalışmadım. Çünkü Dumbledore onun için her zaman en iyisini düşünüyor zaten, biliyorsun."
"Evet ama o Lily'nin bir parçası Remus! Lily'e karşı bir sorumluluğum olduğunu hissediyorum hep."
"Jen, biz kendi akıl sağlığımızı zor koruduk o zamanlarda! Harry bizimle hiçbir şekilde güvende olmazdı… Bu hiçbirimizin suçu değil."
"Belki de haklısın Remus…" dedi sonunda Jennifer, başını sallayarak önüne eğdi. "Ama bu yıl… Dumbledore bu teklifi bana getirince, artık gün bugün dedim. Bu yıl… o dışarıdayken… Harry'nin birilerine ihtiyacı olacağına eminim çünkü. Benim de ona ihtiyacım var aslen." Yavaşça Gryffindor masasına Harry'nin oturduğu yöne çevirdi gözlerini.
"Jen… Harry Sirius'la ilgili gerçeği bilmiyor."
"Nasıl bilmiyor?" dedi Jennifer şaşırarak.
"Dumbledore bilmesi taraftarı değil. Çünkü Lily ve James'in intikamını almak için Sirius'un peşine düşmesinden korkuyor. Harry çok cesur ve korkusuz bir çocuk, sende biliyorsun. Bu küçük yaşında iki, hatta üç kez Kim Olduğunu Bilirsin Senle karşı karşıya geldi ne de olsa. Sirius'la karşılaşmaktan da korkmaz eminim."
"Ama bunu ondan saklayamayız Remus! Bilmek onun hakkı!"
"Haklısın Jen, ama böylesi onun için en iyisi…"
Jennifer bu açıklamadan hiçte tatmin olmamış gibi başını iki yana sallıyordu. Ama bir şey demedi. Yine gözlerini Harry'e dikmişti. Lily ve James'le ilgili hiç mi bir şey bilmiyor… hiç kimse hiçbir şey anlatmıyor mu ona? Nasıl buna dayanabiliyor? Şu anda ona bu kadar yakın oturan bu insanların bir zamanlar onun oturduğu yerde annesi babasıyla oturmuş olduğunu bile bilmiyor mu? Ve Jennifer kendini, Hogwarts'a geri döndüğünden beri bir türlü rahat bırakmayan anılar girdabında buldu tekrar……
"-Sirius ve Remus'tan sonra Lils, Jen ve Kathy de yazın geri kalanını bizle bizim evde geçirdiler işte. Hayatımda geçirdiğim en en en güzel yazdı Kılkuyruk, daha fazla bir şeye söylemeye gerek yok herhalde," diyerek kolunu yanında oturan Lily'nin beline doladı. Gözleri parlayarak onun gözlerinin içine baktı, elaya yeşil… Sonra tekrar Peter'a dönerek devam etti, "Tüm grup bizdeydik abi yani kısacası, sen nerelerdeydin ya?"
"Ben gruptan değilim artık anlaşılan," diye mırıldandı Peter kendi kendine. "Ama benim yeni grubumu görene kadar bekle James Potter…"
"Ne diyorsun oğlum, biraz yüksek sesle konuşsana."
"Bir şey yok Çatalak," dedi Kılkuyruk iç geçirerek. "İşte bende yazın…"
Ama James artık Kılkuyruğun cevabını pekte merak etmiyor gibiydi. Lily'e dönmüş fısıldaşıp gülüşerek birbirlerine şölendeki muazzam tatlıları yediriyorlardı. Kılkuyruk çaresizce etrafına bakındı ve Jennifer'ın o sırada ona baktığını gördü. James'in onu dinlememesi yüzünden biraz utanıp yanakları kızardı Kılkuyruğun.
"E? Tatilde ne yaptığını anlatıyordun Peter," dedi Jennifer yumuşacık bir sesle. Peter daha da kızardı, Jennifer'ın yüzüne bakamadan konuşmaya başladı hevesle. "Tatilde aslında pekte-"
"Oğlum Kılkuyruk sen nerelerdeydin hakikaten!" diye atıldı Sirius, Jenniferla Peter'ın konuştuğunu yeni fark ederek.
"Ben de onu anlatı-"
"Ya sen de James'lere gelmeliydin aslında. Aşırı eğlendik!" diye devam etti Sirius, Peter'ı duymamış gibi. "Dimi hayatım?" Jennifer'a baktı, James'in Lily'e biraz önce yönelttiği parlayan bakışlarla, maviye kahverengi…
"Evet…" dedi Jennifer gözlerini Sirius'un gözlerinden ayırmadan. O inanılmaz mavilikteki gözler içinde çok derinlerde bir yere bakıyordu sanki. Ama bir an sonra bu mükemmel büyü önlerindeki yemeklerle birlikte yok oldu.
"Haydi herkes yatağa!" diyen Dumbledore'un sesiyle herkes ayaklandı.
21 yıl sonra aynı salonda aynı sesle sersemlemiş gibi zor güç ayağa kalktı Jennifer. Evet, belki o zamandan bu zamana pek çok şey aynıydı; ama Jennifer kesinlikle aynı Jennifer değildi artık, olamazdı… ne yazık ki.
Not: hadi bakalım, okuyan birileri varsa reviewlerinize çoook ihtiyaım var! ne yapmalıyım? tamam mı devam mı??
