Parktaki okul zili yine çalıyor
Yağmur bulutları yine oynamaya geliyor
Çok-da-önemli gezegenlerinde, hırslı oğlanı yenerek, onu ağlarken, bağırırken ve gözyaşlarıyla yağmur damlalarının karışmasına izin verirken bırakıyoruz. Onunla gözyaşı döken(!) semaya bakışlarını kaldırıyor, ne kadar histerik, zayıf, narin. "yegâne müttefik"ini kaybetmenin "şok"unda, yine dramatiği oynuyor. Hiçbir şey kaybetmedi. Hiçbir şey bilmiyor. Sadece bir seyirci gibi. Kalplerimizin sonsuzluğunun bir seyircisi.
Kimse sana onun nefes almadığını söylemedi mi?
Umurumuzda değil. Bir aralar biz-senin kardeşin olan kız, şimdi sadece bir hortlak olarak yaşıyor (bir hayaleti olarak değil, yüceliğimizle kıyaslanamaz bile). Yalnızlıkla kireçleşen yüzü, şimdi gördüğümü-gördüğün en solgun halinden bile solgun. Umurumu- umurumda değil.
Merhaba, ben senin zihninim.
Sana konuşacak biri veriyorum.
Merhaba.
Yal—yalnızii konuşmacılarız. Konuşmamız, kimsenin şahitlik etmek istemeyeceği konuşma. Kimsenin dinlemekle uğraşmayacağı konuşma. Dillerimiz birbirine bağlanmış ki tek kelime konuşamayalım, "biz" değil de, "ben" oldukça. Birbirimizin hem dinleyicisi, hem konuşmacısıyız.
Eğer gülümser ve inanmazsam
Bilirim ki, yakında bu rüyadan uyanacağım.
Dış dünyaya ruhsuz ve dilsiziz. İkimizin de kalpleri —aslında, bir tane— birbirimizle kilitli ve mühürlü. Birbirimiz ve güç dışında hiçbir şeye inanmıyoruz ve duygular da 'hiçbir şey' dâhilinde. Zıddı bizi uyandırırdı, bizi ayırırdı, çünkü birbirimizi bir rüyada görüyoruz, ya da birbirimizi gördüğümüz anı rüya zannediyoruz.
Beni düzeltmeye çalışma, kırık değilim.
Sadece birbirimiz için var olmamız bizi akılsız yapmıyor. Başkalarından ayrıyız, ama kimse parçası olmamızı istemiyor. Başkalarına kalpsiz olmaktan dolayı deliiii değiliz—sonuçta onların problemi—.
Merhaba, ben yalanım.
Senin için yaşıyorum ki, saklanasın.
Ağlama.
Vazgeçiyordun, kurtuluş fikirlerinin sonuna gelmiş vaziyette. Kalbinin çürümüş mezarlarında bundan bihaber geziniyordun. Bir hayaletiv mezardan süzüldü ve varlığım başladı.
Senin maskenim, iki anlamda da. Söylediğin yalanım. Biz Spectra Phantom'ız. Ben hayaletim ve sen de Keith'in hayaletisin.
Hayaletler ağlamazv.
Birdenbire, biliyorum ki uyumuyorum.
Merhaba, ben hala buradayım.
Dünden kalan her şeyle.
Keith olamazsın, yasaklısın, imkânsızsın. Zihninin en sığ köşelerine geri dönüyorsun, beni hiçe sayarak. Yeniden Keith olamazsın. Sen yoksun. Ben yokum. "Biz" varız.
Buradayım. Rahatsızlık değilim. Yok olamam. Seni bırakmayacağım. Varlığımı silemezsin. Orada olacağım, kalbinin asma kilidinde, tek ve yegâne anahtarı olarak, geçmişten bir leş olsam da, yaşam sebebimi yerine getirerek.
i Spectra da, Phantom da, kelime anlamı olarak hayalet demek.
ii İngiliz edebiyatında, 'alone' kelimesi yalnızlığın olumsuz yönlerini, 'solitude' kelimesi de olumlu yönlerini betimlemek için kullanılır. Hatta adamın teki(ismini hatırlamıyorum) "Dil, yalnızlığın acısını anlatmak için 'alone' dedi, sonra da onun yüceliği için 'solitude' kelimesini yarattı" gibi bir şey demiş.
iii Şarkıdaki 'broken', kırık, deli, bozuk anlamlarına geliyor. İngilizcesinde şarkıda da, 'deli' derken de, 'broken' kullanılmış.
iv Hikâyede, Spectra'dan bahsederken 'phantom', Keith'ten bahsederken 'spectra' deniyor, çünkü Spectra sanrı, ilüzyon, görüntü gibi anlamlara da geliyor.
v Phantom ve Spectra kelimelerinin ikisini de kapsayan kelime 'ghost', burada o kullanılmış.
