Önsöz
Yazarın Notu: 17 Temmuz 2003 itibarı ile bu öykü bazı ayrıntılar açısından Zümrüdüanka Yoldaşlığı kitabıyla bağdaştırılmıştır. Ancak öykü değişmedi ve değişmeyecek. Neyse ki bu Alternatif Evren'in bir güzelliği. Örneğin, Arabella Figg bu evrende bir kofti değil. Başka küçük farklar da var, fakat Unutulmayan Sözler'i bunlardan bağımsız olarak seveceğinizi umuyorum. Öykümü keyifle okuyanlara çok teşekkür ediyorum ve eğlenmeye devam edeceklerini umuyorum.
Editörün Notu: 22 Kasım 2005 itibarı ile bu öykü Melez Prens kitabı ile bağdaştırılmıştır. Yukarıdaki cümle burası için de geçerli, ancak değişmesi gereken bazı temel gerçekler vardı ve bu yüzden Robin benden (Sailor Sol) devamlılığı sağlamak için bölümleri düzenlememi istedi.
Açıklama: Harry Potter karakterleri ve mekanları, yetenekli J.K. Rowling'e aittir, bana oyun alanını ödünç verdiği için ona çok teşekkür ediyorum. Ancak öykü ve henüz bilmediğiniz diğer şeyler bana ait. Bu öyküyü yazmaktan ya da yayınlamaktan, egomu tatmin etmek ve yazmaya olan susuzluğumu gidermek dışında herhangi bir çıkarım yok.
Harry Potter Cafe Notu: Bu hikaye "Promises Unbroken" adıyla, Amerikalı yetenekli yazar "Robin4" ve birkaç arkadaşı tarafından yazılmıştır. Hikayeyi Türkçe'ye çevirmek için gerekli olan tüm izinler alınmıştır.
UNUTULMAYAN SÖZLER
"O halde ölseydin!" diye kükredi Black. "Dostlarına ihanet edeceğine ölseydin, biz senin için bunu yapardık!"
Giriş: Çünkü Biz Senin İçin Bunu Yapardık
Tepenin üzerinde sütun şeklinde taştan bir anıt duruyordu. Pırıl pırıl siyah mermerden yapılmıştı ve en üstünde altı köşeli altın bir yıldız bulunuyordu. Anıtın üstüne şunlar yazılmıştı:
Sirius Black
1960-1981
Sonuna kadar sadık.
Gitti, ama asla unutulmadı.
Güneş Godric's Hollow üzerinde batarken, ışınları altı köşeli yıldızdan yansıyor ve anıtın önünde sessizce ayakta duran 3 adamın yüzlerini aydınlatıyordu. Tepenin altında kızıl saçlı bir kadın duruyordu, ama son bir kez veda etmeleri için diğerlerinden ayrı duruyordu. Ancak o da gözlerindeki yaşların rüzgardan kaynaklandığını asla iddia edemezdi. Böyle bir şey en asil fedakarlığa saygısızlık etmek olurdu. Anıtın etrafında toplanan adamlar, kadının anladığını ve yaslarını paylaştığını biliyorlardı, ama bu an'ı sadece onlar paylaşabilirdi.
Fakat ne bu anıt bir mezar taşıydı, ne de bu tepe bir mezarlıktı. Sirius'un bedeni hiç bulunamamıştı.
En sonunda, sonsuz gibi görünen bir sessizliğin ardından, ortadaki adam konuştu. 30 yaşlarındaydı, asi siyah saçları ve eğer bu kadar hüzünlü bakmasa çarpıcı olabilecek ela rengi gözleri vardı. "Gerçek dostluk asla gerçekten ölmez," diye ağır bir şekilde yavaşça fısıldadı. "Ve aileyi kan bağı belirlemez. Dertlerle ve acıyla yoğrulmuş ve sınanmış sağlam, güçlü bağlardan oluşur. Bizi kardeş yapan budur ve böyle kalacağız, sonuna kadar birbirimize sadık. Bu andan sonra ne olursa olsun, her zaman böyle arkadaşlarım olduğu için şükredeceğim."
Solunda duran daha kısa ve daha toplu adam hıçkırdı, sarı saçlı başı, on yıldan fazla zamandır birlikte yaşamak zorunda kaldıkları umutsuz kuşkuyla sarsılıyordu.
"Sonuna kadar sadık," dedi üçüncü adam boğuk bir sesle. Açık kahverengi saçları daha genç görünmesine rağmen gri çizgilerle doluydu ve mavi gözlerinde yaşlar parlıyordu. "Ah, Patiayak... Neden kendini bu kadar kaptırmak zorundaydın sanki?"
"Ben hep onun en son gideceğini düşünmüştüm," diye ekledi kısa adam.
"Ya da ilk olarak, bir zafer parıltısı içinde." Ortadaki adam alışkanlıkla gözlüğünü burnuna doğru itti, sanki elleriyle yapacak bir şey arıyor gibiydi. "Bizim bilmememizden nefret ederdi."
En sağdaki adam elini arkadaşının omzuna koydu. "O seçimini yaptı Çatalak... ve bununla gurur duyardı."
"Biliyorum ... Sadece onu özlüyorum." En sonunda, James Potter gözyaşlarının akmasına izin verdi. "10 yıl oldu... ve ben hala onu geri istiyorum. Hala keşke yapmasaydı diyorum."
"Bu senin suçun değil James," diye fısıldadı Peter Pettigrew. "Kimsenin suçu değil, Adı-Anılmaması-Gereken-Kişi dışında. Sen asla onun senin için ölmesi gerekeceğini düşünmemiştin."
"Ama eğer ondan şeyi istememiş olsaydım ..."
Remus Lupin döndü ve arkadaşının omuzlarına sarıldı. "Bunu söyleme bile, James. Kendine bunu yapma. Savaşta ne olacağını bilmiyordun, Sirius yaşayacak mı ölecek mi bilmiyordun. Kendini neler olabilirdi diye perişan etme. Artık bunu değiştiremeyiz. Bütün yapabileceğimiz onun kendini feda etmesine saygı göstermek. Tek yapabileceğimiz iyi zamanları hatırlamak. Ve hayatımıza devam etmek, çünkü Sirius bunu isterdi. Bırak onu eskiden olduğu gibi hatırlayalım ve sayesinde kazandığımız günleri yaşayalım."
"Onun benim için öldüğü gerçeğinden nefret ediyorum," diye inatla yanıtladı Potter, yüzünü Lupin'in omzuna gömmüştü. James Potter güçlü bir adamdı, ama buna ihtiyaç duyduğu zamanlar oluyordu.
Lupin ona şefkatle baktı. "Sen de onun için aynısını yapardın, James, tıpkı hepimizin bir diğeri için yapacağı gibi. Bunu kendin söyledin -biz arkadaştan öteyiz. Ve Sirius" -burada sesi artık çatallaştı- "Sirius bize bir gelecek verdi. Senin, Lily'nin ve Harry'nin güvende olmanızı sağladı. Bence bununla gurur duyardı."
"O bir kahraman olarak öldü," diye ekledi Peter. "Tıpkı her zaman istediği gibi."
"Voldemort'un işkencesine kahraman olmak isteğiyle direndiğini sanmıyorum, Peter!" diye kestirip attı James. Eğer Remus ona sarılmasaydı devam edecekti.
"Peter öyle demek istemedi, James." Arkadaşına sıkıca sarıldı. "ama bir şekilde haklı. Ona ne yaptıklarının bir önemi yok, Sirius asla çözülmedi. Bir kahraman olarak öldü. Ve ona sizi kurtardığı için teşekkür edebilmeyi, neredeyse onu geri istediğim kadar çok isterdim."
Eğer Remus'un yüzünden aşağı akan yaşları görmeseydi, sakin sesi James'i kandırabilirdi. "Ben de."
"Ve ben de," diye fısıldadı Peter. "Keşke böyle olmasaydı."
Çeviren: lunatic
