Feragatname: Star Wars ve Star Wars: Knights of the Old Republic, Lucas Arts'a aittir, bana değil. Benim tek yaptığım bu nefis oyuncaklarla oynamak, o yüzden lütfen beni dava etmeyin.
Küllerden
Yazar: Prisoner 24601
Bölüm Bir: Panik İçinde Bir Uçuş
Endar Spire: Şu An
Minuet Avery eğer ölecekse, bunun üzerinde sadece iç çamaşırları varken olmayacağına karar verdi.
Şu an içinde bulunduğu gemi Endar Spire, Sith filosunun saldırısına maruz kalmaktaydı. Birbiri ardına gerçekleşen etkili patlamalar gemiyi sarstığında, öne doğru sendeledi ve yakındaki bir masaya çenesini çarptı. İnleyerek çenesini ovuşturdu ve yere düştü, bir süre çektiği acı onu hareketsiz bırakmıştı.
Toparlanmaya çalışırken, bir yandan da eşyalarının bulunduğu sandığa sürünüyordu. Sandığı karıştırırken eline geçen ilk tulumu kaptı, hızla üzerine geçirdi ve hızla blaster'ını kuşanıp, küçük çantasını başından geçirerek omzuna astı. Kabin ışıkları yanıp sönerken, kapı açıldı ve odayı simsiyah bir duman doldurdu. Dumanların arasından çıkacak her türlü canlıyı öldürmeye hazır vaziyette, silahını doğrulttu.
Ne düşünüyordum ki? Burada öleceğim…
Liman G-24: 72 Saat Önce
Bunun daha uzun sürmesi olası mı?
Sıkkın ve sinirli vaziyette, Minuet Avery kollarını kavuşturmuş, sırtını Liman G-24'ün duvarına yaslamış ve henüz mezun olmuş Cumhuriyet taburlarının dizilişini izliyordu. Gurur ve kendine güvenle kabarık göğüsleriyle, daha az önce bir boffa ağacından toplanmışa benziyorlardı.
Zavallı ahmaklar. Ne kadar da… genç görünüyorlar.
Yüksek rütbeli bir asker uygun adım içeri girdi ve taburları gözlemleyerek ilerledi. Şişman, kel ve açıkça görülen kendine verdiği aşırı değerden dolayı pek şişkindi. Yürüdüğü mesafe mide bulandırıcı obezliğine çok fazla gelmişçesine, devasa göbeğini sıralar arasında yönlendirirken hırıltılar çıkarıyordu. Otoriteye asla fazla saygı duymamış biri olarak, Min adama derhal Yüzbaşı Kurumlu adını vermişti. Yüzbaşı konuştukça, hayatının en zorlu mücadelelerinin ancak yemek sofrasında olduğu daha da açık hale geliyordu. Min, adamın bineceği geminin komutasında değil de, sadece Cumhuriyet Filo Akademisi'nin eğitmeni olması gerçeğine şükrediyordu.
Bahse girerim önemli birinin yeğenidir.
Yüzbaşı Kurumlu arada sırada durup, soy, ırk ve cesaret yoksunluğu gibi standartlarına uymayan bazı zavallı piyadeleri taciz etti. Min bu teftişi eğlenceli bulmuştu, ta ki sona erip yerini yeşil harp okulu öğrencilerine yapılan zoraki vatansever konuşmaya bırakmasıyla hızla can sıkıntısı başlayana kadar.
"Cumhuriyet'in en ihtiyaç duyduğu anda çağrısına cevap verdiniz," diye makul olan resmiyeti koruyan bir sesle konuşmaya başladı Yüzbaşı Kurumlu. "Siz genç erkek ve kadınlar, sınıfınızın en iyilerisiniz ve sizden mükemmeli bekliyoruz. Tanıdığım en iyi adamların komutasında, galaksinin en iyi gemilerinden birinde hizmet edeceksiniz. Beni gururlandıracağınızdan eminim."
Yüzeysel bir kesinlikle sunulan bu vatansever zırvalamalar Min'i sinirlendirdi.
Neden onlara Cumhuriyet'in ne kadar yıprandığından söz etmiyorsun? Neden onlara çok değil, bir sene içinde yarısından fazlasının çoktan ölmüş olacağını söylemiyorsun? Neden Sith'in, galaksinin her yerinde canımıza okuduğunu anlatmıyorsun? Bazıları daha tıraş bile olacak yaşta görünmüyorlar.
Yüzbaşı gerçek komutanı takdim ettiği konuşmasına geçerken, Min limanın arka tarafındaki diğer görevlilere baktı. Üstlerindeki sade, dümdüz giysilerle sivillerden bir farkları yokmuş gibi görünseler de, bellerinde asılı duran ışın kılıçları bu yanılsamayı derhal yok ediyordu.
Jedi topluluğunun ortasında, yirmili yaşların başında gibi görünen bir kadın duruyordu. Min hızlı bir şekilde, rapor vermekten sorumlu olduğu bu kadını incelemeye başladı. Uzun ve biçimli, beyaz tenli Bastila Shan'ın sadece aristokrat görüntüsü bile onu bir model yapmaya yeterdi. Seçkin bir şekilde toplanmış güzel, kahverengi saçları Min'in beğenisini kazandı. Ne yazık ki yüzündeki kalıcı gibi görünen huysuz ve sinirli ifade, tüm güzelliğini bozuyordu.
Kaptan Kurumlu artık konuşmasını sona erdiriyor ve limanın ön tarafındaki platformda onunla birlikte duran ve neyse ki bir morona benzemeyen askeri işaret ediyordu. Asker bir Yüzbaşı ceketi giyiyor ve ancak askeriyede kariyer yapmış birinin aptal gibi görünmeden başarabileceği bir pozisyonda duruyordu; bacaklar ayrı, omuzlar dik ve eller arkada birleştirilmiş. Bu askerden yetenek ve otorite sinyalleri yayılıyordu.
Sonunda.
"Sizlere Cumhuriyet'in en büyük kahramanlarından birini sunmak benim için bir onurdur," dedi Kurumlu sırıtarak. "Yüzbaşı Carth Onasi."
Oda alkış sesine gömülürken, Min başını iki yana salladı.
Bu görevi kabul ettiğime inanamıyorum.
Yüzbaşı Carth Onasi limanın önündeki platformda durmuş, konuşmayı dinliyormuş gibi görünmeye çalışıyordu. Komutan Jasil'in bu konuşmasını sayısız defa dinlemişti fakat hala kulağına inanılmaz gösterişçi geliyordu.
Jasil gibi orduda bulunmalarının tek sebebi politikadaki amaçları olan bu tür adamlar, Onasi'yi fazlasıyla sinirlendiriyordu. Biricik oğlunun bunun için fazlasıyla değerli olduğunu düşünen Senatör babası sayesinde hayatında bir defa olsun gerçek bir savaş görmemişti. Carth'a göre Cumhuriyet'in böyle bir adamı taburların başına öğretmen olarak ataması, ancak bir aptallık göstergesiydi. Ne yazık ki bu tür aptallıklar filoda bir salgına dönüşmekteydi.
"Galaksideki en iyi gemilerden birinde, tanıdığım en iyi adamların komutasında hizmet vereceksiniz," dedi Jasil. Carth gözlerinin kapanmasına zorla engel oluyordu. Jasil sanki çok yakın arkadaşlarmış gibi davranıyordu ve özellikle ikisinin de Cumhuriyet Filo Akademisi'nde öğrenci olduğu zamanlarda, Jasil'in kendisini mahkemelik etmeye çalışmasından sonra bu durum Carth'ın hiç de hoşuna gitmiyordu.
Carth odaya göz attı ve çaylak askerleri es geçti. Gözü limanın arka köşesinde toplanmış Jedi grubuna takıldı ve kesinlikle ilk defa olmamak üzere, neden ısrarla Coruscant'a uğramakta ısrar ettiklerini merak etti. Bunun önünde duran çaylaklarla hiçbir ilgisi olmadığından adı gibi emindi.
Cumhuriyet'e yıllarca hizmet ettikten sonra Carth, güçlü bir savaş gemisi olan Intrepid'in komutasına Yüzbaşı olarak atanmıştı. Ama bir ay öncesinde bu görevinden alındı. Birleşik Cumhuriyet Birlikleri Baş Komutanı Amiral Dodonna'yla arasında geçen konuşmayı hatırladı.
"Seni başka bir göreve atıyorum. Artık Intrepid'in komutasında olmayacaksın. Bunun yerine Yedinci Tümen Filosu'nun komutasına geçecek Jedi Bastila Shan'a danışmanlık yapacaksın."
Carth'ın kanı beynine sıçramıştı. Aralarındaki yirmi yıllık arkadaşlığa dayanarak, komutanına patlamakta sakınca görmedi." Beni komutadan alıp, tüm filoyu bir Jedi'ın emrine mi veriyorsun? Sen delirdin mi? En son komutayı Jedi'a bıraktığımızda neler olduğunu hatırlamıyor musun?"
"Tabi ki hatırlıyorum!" diye çıkıştı Amiral Dodonna. "Ama fazla seçeneğimiz yok. Olanları gördün, gemi sayımız Sith'in gemilerinin ancak üçte biri." Kadın duraksadı, kabin penceresine doğru dönerek yıldızlarla örtülü uzayın boşluğuna gözlerini dikti. "Bizi ezip geçiyorlar, Carth. Onların filosu gün geçtikçe büyürken, biz gemilerimizi kaybediyoruz. Malak'ın taktiksel olarak beceriksiz olmasından dolayı çok şanslıyız.Eğer Revan hala hayatta olsaydı, Sith şimdi merkez gezegenleri almaya başlamış olurdu.Yine de bu sadece bir an meselesi. Bir iki ufak savaşı kazanmış olmamızın tek sebebi Bastila'nın savaş meditasyonu kabiliyeti. Başka bir şansım olsaydı kesinlikle kullanırdım. Ama ne yazık ki yok. Bu yüzden senin Bastila'ya danışmanlık yapmana ihtiyacım var."
"Neden ben? Neden bir başkası değil?" diye diretti Carth.
O zaman Dodonna soğuk, gri gözleriyle onu olduğu yere çivilerken, Carth'a doğru döndü. "Çünkü sen bir filoyu idare edebilme yeteneğiyle birlikte, iyi bir taktikçisin. Çünkü ancak senin Cumhuriyet'in en büyük savaş kahramanlarından biri olduğun gerçeği ve oradaki varlığın, Bastila'ya inanılırlık kazandıracak" O zaman sesi güçsüzleşti ve bakışlarına dayanılmaz bir acı hakim oldu. "Çünkü eğer Bastila karanlık tarafa geçerse, gerekeni hiç tereddüt etmeden yapabilecek bir tek sen varsın."
Bastila'ya danışmanlık yapmak tam bir kabusa dönüşmüştü. Çocuğun belki gerçekten inanılmaz güçleri vardı ama korkunç bir taktikçiydi ve bir filoya liderlik etmek konusunda hiçbir fikri yoktu. Bunlar yine de Carth'ın bir şekilde üstesinden gelip, idare edebileceği kusurlardı ama bir de Bastila'nın gururlu, soğuk ve Carth'ın verdiği hiçbir öneriyi dikkate almaması gerçeği vardı. Coruscant'a uğramamaları, aksi takdirde Sith filosu için açık bir hedef haline gelecekleri uyarısı da buna dahildi. Her ne kadar şu an herhangi bir tehdit altında bulunmasalar da, Carth Cumhuriyet güvenlik sınırını geçtikleri anda takip edileceklerini biliyordu. Bu da saldırı için yalvarmak demekti.
Fakat Bastila "Coruscant'a yolculuğun en önemli görevlerden biri" olduğunu ileri sürerek Carth'ın endişelerini savuşturmuştu. En kötüsü de, bu konuda daha fazla açıklama yapmaması ve Jedi Konsey'inin kararlarına güvenmesini istemesiydi. Carth'ın buna cevabı "asla o sinsi Jedi'lara güvenmeyeceği" şeklinde olmuştu. Konuşmanın geri kalanı tartışmaya dönüştü.
Emirleri özellikle neredeyse çocuğu yaşında bir Jedi prensesinden almaya değil, vermeye alışkın bir asker olarak, Carth'ın sabrı tükenmek üzereydi. Şimdi durmuş, bu embesilin övgülerini şakımasını dinlemek zorunda kalmasının sebebi de, Bastila'nın yeni askeri öğrencileri Carth'ın karşılaması konusunda ısrar ederek her şeyin üzerine tuz biber ekmesiydi.
Carth'ın gözleri, tek başına duvara sırtını dayamış olarak duran ve yüzünde saklamaya bile gerek görmediği bir sinir ve sıkıntı gözlenebilen kadına odaklandı.
Bu da kim?
Hem Jedi'lardan hem de öğrencilerden uzakta durmasıyla, iki gruba da ait olmadığı belliydi. Carth kaşlarını çatarak, kadını incelemeye başladı. Burada olmamızın sebebi bu kadın mı? Bastila'yı en kısa zamanda bu kadınla ilgili olarak sorgulayacağını aklına not etti.
İncelemesi, Jasil'in kendisine yönelen konuşmasıyla yarıda kesildi. Askeri görgü kurallarına göre, özellikle Jasil'i yeni öğrenciler konusunda tebrik etmeyi unutmadan, coşkulu bir konuşma yapması gerekiyordu. Jasil de açıkça onun konuşmasını bekliyordu fakat sonradan üstlerinden işiteceği azarın farkında olmasına rağmen, Carth ona ayak uydurmayı reddetti.
Başlarım formalitesine. Bu tür saçmalıklar için çok yaşlıyım artık. Bunun yerine öne çıktı ve tüm limandakilerin imdadına yetişerek sade bir şekilde seslendi. "Endar Spire'a hoş geldiniz. Yola çıkalım."
Endar Spire: Şu An
Minuet Avery açılan kapıdan içeri dolan dumana karşı silahını doğrulttu ve içeriye üstü başı dağınık bir Cumhuriyet yetkilisinin girdiğini görmeden önce ateş etmeye hazırlandı.
"Sen Minuet Avery misin?" diye sordu asker öksürükler arasında.
"Evet."
"Seni bulmak için gönderildim. Gemimiz bir Sith savaş filosunun saldırısına uğradı. Fazla zamanımız yok. Acele et, seni acil kaçış botlarına ulaştırmalıyım."
"Beni mi? Ya Jedi'lar? Onlar daha önemli değil mi?
"Bunlar bana verilen emirler." Asker dumanla örtülü koridora doğru yöneldi. "Beni izle."
Onu izlemek kulağa geldiği kadar kolay değildi. Koridorlar keskin siyah bir dumanla kaplıydı ve gemi düşman filonun bombardımanı altında sallanıyordu. Min hemen önünde ilerleyen askeri zorla görebiliyordu ancak ilerden gelen silah sesleri gayet net duyuluyordu. Gözleri ve ciğerleri, koridorda zar zor ilerlemeye çalışırken iyice yanmaya başlamıştı. Birden dumandan kurtuldu ve kendini silahlı bir çatışmanın ortasında buldu.
Parlak flüoresan ışığından dolayı gözlerinin saniyelik olarak kamaşmasından sonra eğildi ve siper aldı. Kahretsin!
Dumandan dolayı gözleri ve ciğerleri hala yanıyor olsa da, eğer harekete geçmezse öleceğini biliyordu. Silahını doğru olduğunu umduğu bir hedefe doğrulttu ve ateşledi. Şanslıydı ki Sith askerlerinden birini tam kafasından vurmuştu. Beraberindeki asker kısa sürede diğerini hakladı.
Askerin "İlerlemeye devam!" uyarısıyla yerden kalktı ve cesetlerle dolu odada ilerlerken, bu bedenlerin filoya henüz katılmış yeni mezunlara ait olup olmadığını merak etti.
Kurşun delikleriyle kaplı koridorlarda savaşarak ilerledikten sonra, sonunda terkedilmiş köprüye ulaştılar. Min pencerelerden birine yanaşınca, gördüğü tablodan midesi bulanmaya başladı. Endar Spire kendi etrafında taklalar atarken, en yakındaki gezegene burnunu çevirmiş, hızla düşmekteydi.
Asker, onu bir kapıya doğru yönlendirdi. "Bu yol sancak tarafına gidiyor." Gemideki patlamalar sesini neredeyse tamamen bastırmıştı. Min zorla gözlerini pencereden uzaklaştırırken, askeri koridorda takip etti. Bu karmaşada yolunu nasıl bulabildiğini ise çok merak ediyordu.
"Hadi, acele et!" Asker, Min'i dirseğinden yakaladı ve hızlanması için itti. Tam koridoru yarılamışlardı ki, Min birden kendisini çevreleyen soğuk bir kötülük hissetti. Kaskatı halde koridorun sonundaki kapıya gözlerini dikerek olduğu yerde durdu.
"Ne yapıyorsun?" diye bağırdı Trask. "Yolumuza devam etmeliyiz."
Min, adamın omzundan yakalayarak başını salladı. "O yoldan gitmek istemiyoruz."
"Ne? Neden olmasın?"
Daha cevap veremeden koridorun karşısındaki kapı açıldı. İçeriye siyah deriler içinde, elinde kırmızı bir ışın kılıcı tutan ve yüzünde küçümseyici bir sırıtmayla uzun, kel bir adam girdi.
Her şey çok hızlı gerçekleşti. Asker koridorun sonundaki Sith'e baktı ve akıcı bir hareketle Min'i solundaki açık kapıdan içeri fırlattı. Min duvara dişlerini takırdatacak kadar hızla çarptı.
"Elimden geldiğince onu tutmaya çalışacağım. Kaç!" Kendi kom linkini Min'e attı ve arkasından kapıyı mühürledi.
"Ne? Hayır!" Min yumruklarıyla kapıya vurdu. Çılgıncasına açmaya uğraştı ama asker diğer taraftan sıkıştırmıştı. Birkaç saniye, Min kendi kalp atışları ve metal kapıya vuran yumrukları dışında hiçbir ses duymadı. Sonrasında ise korkunç bir ışın kılıcı sesi, sessizliği sona erdirdi. Kıvılcımlar çıkmaya başladığında Min geriye sıçradı. Kapıyı delmekte olan kırmızı ışın kılıcının ucunu görebiliyordu.
Hayatta kalma içgüdüsü kendisini ele geçirirken paniğini bir kenara bıraktı.
Kımılda! Kımılda ya da öl!
Minuet koşmaya başladı.
Carth daha ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu. Kaçış botlarının bulunduğu odaya beş Sith askeri tarafından sıkıştırılmış halde kom linkinden bağırmaya başladı. "Trask, neredesin? Bu pozisyonda daha ne kadar kalabileceğimi bilmiyorum!"
"Trask öldü," şeklinde kısa ve öz bir cevap geldi kom linkten.
"Kimsin?" diye sordu Carth blaster sesleri arasında. "Boş ver. Derhal buraya ulaşmalısın!"
"Uğraşıyorum. Ama nerede olduğumu bilmiyorum!"
"Bekle, yerini belirlemeye çalışıyorum." Silah sesleri arasında Carth sese kaçış botlarına nasıl ulaşacağına dair direktiflerini verdi ve aralarında bulunan Sith taburuyla ilgili uyarıda bulundu.
"Merak etme," dedi ses. " Bir planım var."
Harika.
Min kendisiyle kaçış botları arasında beş düşman olduğunu gördü. Şansına, diğer taraftan üstlerine açılan ateşi idare etmekle meşguldüler. Min eğilerek bilgisayar konsoluna ulaştı ve güvenlik kameralarına erişmesini sağlayacak kodları girmeye başladı. Uzun parmakları hızla çalışırken yüzünden ter damlıyordu. Amacı koridorun ortasındaki güç iletim hattını aşırı yüklemekti fakat bir yandan da kendisine gittikçe yaklaşmakta olan Karanlık Jedi'ın soğuk yoğun varlığını hissedebiliyordu. Fazla zamanı yoktu.
Kahretsin, bu çok uzun sürüyor!
Min konsolu bırakarak çantasını karıştırmaya başladı ve bir yandan da en işe yarar şeylerin niye hep en dipte olduğunu merak ediyordu. Muzaffer bir şekilde bir plazma el bombası çıkardı.
Evet! Belki çok zarif değil ama yine de işe yarar.
Kom linkini aldı ve diğer taraftaki adamın hala dinliyor olduğunu umdu. "El bombası atıyorum! Siper al!" Min bombayı Sith taburunun tam ortasına fırlattı. Dört saniyelik ölüm sessizliğini, koridoru toz duman içinde bırakan tatminkar bir patlama izledi. Yanıp sönen ışıklar arasında, Min fırlattığı bombanın beş askeri de öldürdüğünü gördü. Karşıdaki kapıdan kafasını dikkatli bir şekilde uzatan bir adam görünce rahatladı.
Rahatlaması, arkasındaki kapının açılma sesiyle çok kısa sürdü. Müttefik ateşiyle vurulmayacağını umarak, tabana kuvvet kaçış botlarına doğru koşmaya başladı.
Carth'a ulaştığında kolundan hızla yakaladı ve kaçış botuna itti. "Çabuk, buraya ulaşmak üzere!"
Carth omzunun üstünden arkasına baktığında, Sith çırağının yaklaşmakta olduğunu gördü.
Min, Carth'ı hızla kaçış botunun içine itti ve kendisi de onun üzerine düştü. Düğmeye bastığında, Carth daha kemerlerini takacak vakit bulamamıştı.
Carth emniyet kemerleriyle boğuşurken, botun hızla kalkışa geçiş sarsıntısını hissetti. Beraberindeki kadına bakmadan önce kendisininkileri takmayı başardı. Kadın hala kendi kemerleriyle boğuşurken, bot gezegenin atmosferinden içeri girmiş ve dönmeye başlamıştı.
Az sonra gerçekleşeceğini bildiği çarpışmaya karşı kendini hazırladı. Her taraf kararırken, bunun gerçekten çekilmez bir ölüm olduğunu düşünmeden edemiyordu.
Çevirmenin Notları: Sonunda bu hikayeyi yayınlayabilmek harika bir duygu. Lütfen rumuzuma tıklayarak ilgili sayfada yazdıklarımı okuyunuz. Umarım sizler de, yazarın yazarken, benim de çevirirken aldığım kadar zevkle okumuşsunuzdur.
