ONALTINCI BÖLÜM
Slytherin-Gryffindor
Hava kimi zaman yağışlı, kimi zaman açık geçip giderken, tüm okulun hevesle beklediği gün gelip çattı: Binalar arası ilk maç.
Maç sabahı, açık, berrak gökyüzünü gören Harry, sevindi. Soğuktu, ama onlar zaten az sonra yeterince ısınacaklardı.
"Tamam," dedi Harry takımına. "Çok çalıştık, onları ezeceğiz." Takım şevkle alkışladı. Mutlu bir şekilde soyunma odasından çıktılar. Dört bir yandan kükremeler ve yuhalamalar duyuluyordu. Stadyumun bir kenarı altın sarısı ve kırmızı, diğer tarafı ise yeşil ve gümüş rengiydi.
Sahaya geldiklerinde Slytherin takımı onları bekliyordu. Yeni Kaptan Montague, ölçüp biçen bakışlarla takıma bakıyordu. Malfoy kenarda durmuştu, onun arkasında Crabbe ve Goyle duruyordu. Harry'nin ona bakışını fark etti ve sırıttı. Harry şaşkınlıkla takıma bir kızın alındığını fark etti. Yeni öğrencilerden Dee Mallory kovalayıcılardan biriydi.
"Kaptanlar, el sıkışın," diye emretti hakem Madam Hooch, Harry ve Montague birbirlerine yaklaşıp, el sıkıştılar.
"Süpürgelerinize binin..." Madam Hooch düdüğünü dudağına götürüp üfledi. Toplar salıverildi ve on dört süpürge yukarı doğru fırladı.
"Evveet, yeni bir Gryffindor-Slytherin karşılaşması ile sizlerleyiz." Harry bu sesi tanıyordu. Havada dönüp, aşağı baktı. Maçı Dean Thomas anlatıyordu.
"Weasley sıyrıldı, ilerliyor, Ah! Bir Bludger yedi, şanssızlık Ginny! Evet, Quaffle Bell'de. Bell yükseliyor, evet, bir Bludger atlattı." Harry sırıtarak arayışına devam etti.
"Sayeh hızla yükseliyor, atıyor ve tutucu yakalayamıyor. Waov, Gryffindor, Slytherin karşısında on-sıfır öne geçiyor." Gryffindor aşağıda sevinç çığlıkları attı.
"Mallory yanından geçiyor, uf az kalsın çarpışacaklardı. Barret son anda yön değiştirdi."
"Luke!" diye bağırdı Harry. "Gerekiyorsa onu düşür, kibarlığı bırak!"
Luke suçlu suçlu sırıtırken, Harry Wood'a benzemeye başladığı düşüncesini kafasından atmaya çalışarak hızlandı. Önüne dönüp çevreyi tararken, onu gördü. Minik Snitch yukarıda geziniyordu. Harry tam daha fazla hızlanırken, süpürgesinin yavaşladığını fark etti. Malfoy süpürgeyi kuyruğundan kıstırmıştı. İyice sinirlenen Harry, hışımla döndü. Gryffindor ter ter tepinirken hızla oraya gelen Madam Hooch, "Penaltı," dedi. "Rakibi yavaşlatmak için süpürgeye dokunamazsınız." Slytherin'ler uludu. Nava Sayeh penaltıyı kullandı ve Gryffindor on puan daha kazandı.
"Evet, maç devam ediyor. Goyle, Bludger'ı tam Sayeh'in sırtının ortasına bindirdi, of çok acımıştır. Mallory topu kaptı. Kaleye gidiyor, Weasley uzanıyoor, kuuur-taramadı. Slytherin sayı yapıyor. Lanet olsun!"
"THOMAS!" diye bağırdı McGonagall.
"Affedersiniz, Profesör."
Colin sinirle Bludgeri Goyle'a gönderdi. BAM sesini duyan Harry sırıttı.
Quaffle şimdi Nava'daydı. Nava, Slytherin kovalayıcıları tarafından ablukaya alındığını fark etti. Etrafına bakındı ve tam arkasından gelen Ginny'yi görünce, Quaffle'ı muhteşem bir geri pasla omzunun üstünden arkaya fırlattı. Tam isabetli bir atış olmuştu. Quaffle'ı yakalayan Ginny, uzun mesafeden kaleye yolladı.
"GOOL!" Gryffindor aşağıda bayram ederken, Ginny tribünlerin üstünde bir mutluluk turu attı.
"Evet, Sayeh şahane bir pasla Weasley'in bir gol atmasını sağladı. Quaffle şimdi Pucey'de-"
Harry bir Bludger'dan kurtularak hızla yükseldi ve sahanın üzerinde geniş bir tur atarken altın bir parıltı aradı; stadın öbür tarafında Draco Malfoy da aynı şeyi yapıyordu.
"Ve Gryffindor'dan Katie Bell Pucey'den sıyrılıyor, Mallory'den kurtuluyor, güzel uçuştu Katie ve evet Weasley'e atıyor; Quaffle Weasley'de, Weasley atıyoor, ah tutucu Bletchley kurtardı." Dean homurdanırken, Slytherin'ler coşuyordu.
"Nava Sayeh Quaffle'ı alıyor, Pucey'i geçti, kaleye doğru ilerliyor, hadi, Nava - GRYFFINDOR SAYI YAPIYOR! Durum kırk-on oldu, Gryffindor kırk-on önde ve Quaffle, yine Pucey'de..."
Gryffindor tezahüratının arasında Luna'nın gülünç aslan şapkasının kükremesini duyan Harry sırıttı. Goyle'un fırlattığı bir Bludger'ı atlattı ve deli gibi Snitch'i aramaya devam etti. Bir taraftan da gözü Malfoy'un üzerindeydi, ama Malfoy da yukarıda dönüp duruyor, aramaları sonuç vermiyordu.
"… Pucey, Mallory'ye gönderiyor, Mallory'den Montague'ye, Montague'den tekrar Pucey'e - derken Sayeh araya giriyor, Quaffle Sayeh'de, Sayeh'den Bell'e, Slytherin'den Crabbe'nin yolladığı Bludger Bell'e çarpıyor ve Quaffle tekrar Montague'de..."
"Ah, işte Slytherin'den umutsuz bir gol girişimi," dedi Dean'in sırıtan sesi. Slytherin'ler yuhaladılar. Harry endişeyle döndü.
"Veee- Weasley kurtarıyor..." Harry rahat bir nefes alarak, arayışına devam etti.
Maç kızışıyor, sinirler geriliyordu. Oyun başladıktan bir saat sonra, Gryffindor doksana kırk öndeydi, ancak Snitch bu durumu tersine çevirebilirdi.
Harry nihayet onu tekrar gördü: Pır pır kanat çırpan minik Altın Snitch, Gryffindor kale direklerinin etrafında geziniyordu. Harry Ateşoku'nu döndürdü. Seyirciler soluklarını tutarken sahanın yukarısında yeni bir kovalamaca başlamıştı. Harry ve Malfoy son hızla Snitch'e doğru giderken, seyirciler çığlıklar atıyorlardı. Başa baştılar… Harry öndeydi… Malfoy yaklaştı… Harry, elini süpürgesinden çekip Snitch'e doğru uzandı… Malfoy da aynısını yaptı, ancak gerideydi. Harry muhteşem bir kavrayışla küçük, kanat çırpan altın topu yakaladı.
"EVET!" diye bağırdı. Dönerek hızla yere inerken, Snitch'i tutan eli havadaydı. Maçın bittiğini haber veren düdük sesi duyuldu ve tribünlerin Gryffindor tarafından muazzam bir haykırış yükseldi. Kalabalık çığlıklar atıp gülerken, takımın geri kalanı Harry'ye doğru inişe geçmiş, mutlulukla onu kucaklıyorlardı.
Neredeyse tüm gece süren parti yüzünden, ertesi sabah erken kalkmaları oldukça zor oldu. Ancak mecburdular. Çünkü nihayet merakla beklenen cisimlenme dersleri başlıyordu. Tüm sınıf Büyük Salon'a girdiklerinde cisimlenme öğretmeni onları bekliyordu.
Öğretmen konsantrasyonun önemi ile ilgili bir süre konuştuktan sonra, salonun ortasına asasıyla bir çizgi çekti.
"Şimdi," dedi, "Hepinizden çizginin diğer tarafını hayalinizde canlandırmanızı istiyorum. Gitmek istediğiniz yer orası, tüm hücrelerinizle oraya gitmeyi istemelisiniz. Konsantre olun yeter." İki saatin sonunda hiç kimse başaramamıştı. "Gelecek hafta aynı saatte," deyip ayrıldı büyücü. Oldukça hayal kırıklığına uğrayan öğrenciler salonu boşalttılar.
Animagusluk konusunu ele almaları biraz zaman almıştı, ancak Hermione'nin söylediklerini duymayı da beklemiyorlardı doğrusu.
"Seçtiğimiz hayvanla ilgili her şeyi öğrenmemiz gerekiyor. Görünüşünü, ayırt edici özelliklerini, alışkanlıklarını, davranışlarını-"
"Ne yani?" diye kesti Ron şaşkınca. "Köpek ansiklopedisi falan mı okumalıyım?" Harry gülerken, Hermione tebessüm etti.
"Onun gibi bir şey. Hakkında öğrenebileceğin her şeyi bilmelisin ki, konsantre olurken zorlanmayasın." Ron inanamazcasına baktı ona.
"Dalga geçiyorsun."
"Hayır," dedi Hermione. "Ciddiyim Ron. Dönüşmek istediğin hayvanı tanımak zorundasın."
Ron yardım istercesine Harry'ye baktı. Harry omuzlarını silkti.
"Demek ki gerekli Ron." Ron inledi.
İlerleyen saatlerde kütüphanede araştırma yaparlarken, Ron yine dayanamadı.
"Merlin aşkına," dedi. "Köpeklerle ilgili ne çok yazı var. Daha basit bir hayvan yok mu acaba?" Harry güldü. Hermione ters ters baktı ona.
"Sen ne okuyorsun?" dedi Ron, boynunu Harry'nin elindeki kitaba doğru uzatarak.
"Savunma büyüleri," dedi Harry hemen yeni bir kitap açarak. "D.O için."
"Haa," dedi Ron isteksizce kitabına dönerken.
D.O çalışmaları tüm hızıyla devam ediyordu. Tabii artık eski büyülerin hepsini sözsüz yapmaları gerekiyordu. Bu biraz sorun olmuştu. Çünkü bazılarının -özellikle geçen sene D.O. da olmayanların- sözlü büyülerde bile sorunları vardı. Yine de ellerinden geleni yaptılar. Neville içlerinde en çok çalışandı. Harry'nin sözlerinin bir tekini bile kaçırmıyor, gösterilen her büyüye dur durak bilmeksizin çalışıyordu. Neville'in azmi ve kararlılığı Harry'nin içinde bir yerlere dokunuyor, onun her detayı anlaması için tekrar tekrar anlatıyordu.
Çalışmalar yüzünden sürekli yorgundular. Her zaman onlardan çok çalışan ve elbette onlardan daha fazla ders alan Hermione ödev yaparken sürekli esniyordu. Ron ise artık konuşmak için bile çaba harcamıyordu. Dersler ise tüm hızıyla sürüyor, hatta Harry, Ron ve Hermione Hogsmeade hafta sonlarını bile feda ediyorlardı.
O gün son dersten çıktıklarında Profesör Madison'la karşılaştılar. Profesör, koridorun biraz boşalmasını bekleyip onlara işaret etti.
"Harry, yemekten sonra Profesör Dumbledore seni odasında bekliyor. Parola Çikolatalı Kurbağa." Harry gülerek başını salladı. Yemekten sonra Dumbledore'un ofisine giderken ne konuşacaklarını merak ediyordu. Acaba D.O ile mi ilgiliydi? Derin bir nefes aldı.
"Otur Harry," dedi içeri girdiğinde Dumbledore. Harry oturdu.
"Limon şerbeti?" Dumbledore mavi gözleri parlayarak bakıyordu. Harry gülümseyerek kabul etti. Koca bir şişe sürahi, iki bardağa sarı renkli sıvıyı doldururken, Dumbledore Harry'ye bakıyordu. Harry, bu şartlar altında gözlerini ayakkabılarına dikmenin iyi bir fikir olduğunu düşündü.
"Profesör Madison'dan uykunda büyü yapabildiğini öğrendim." Nihayet! Harry bir nefes aldı.
"Şey… Galiba-eee… Bu kötü mü?"
"Aslında değil." Harry açıklama bekleyerek baktı ona.
"Ancak gerçekten güçlü büyücüler yapabilir bunu." Harry kaşlarını çattı.
"Güçlü? Yani ben..." Doğru kelimeyi ararcasına durakladı. "Ben güçlü müyüm? Yani ne farkı var anlayamadım?"
"Eh… Bu durum öyle olduğunu gösteriyor. Asasız büyü de yapabildin sanırım." Dumbledore gözlüğünün üstünden ona bakarken, Harry rüzgârı hatırlayıp, hafifçe kızararak yere bakmayı tercih etti.
"Uykuda büyü yapabilmek zordur Harry. En güçlü büyücüler bile mışıl mışıl uyurlar."
"Peki, nasıl?" diye sordu Harry. "Yani farkına varmadan nasıl yapıyorum?" Dumbledore bir süre sessiz kaldı.
"Voldemort seni öldürmeye çalıştığında güçlerinin bir kısmının sana geçtiğini biliyorsun Harry. İşte bu, seni diğer büyücülerden ayırıyor." Harry biraz düşündü.
"Peki, o da yükseliyor mu acaba? Yani sizce?"
"Bunu bilemem, ama ne kadar güçlü olduğunu biliyoruz zaten."
"Peki, yükselmenin bir zararı var mı?" diye sordu.
"Hayır," dedi Dumbledore. "Bir zararı olduğunu sanmıyorum."
"Ama Profesör Madison biraz endişeliydi sanki."
"Endişeli, çünkü bu güçlü bir büyücüyü işaret eder. Diğerlerinden farklı olduğunu. Ama sen farklı olmanın nasıl bir şey olduğunu zaten biliyorsun." Harry'ye sıcacık gülümsedi. Harry gülümsemeye karşılık verirken biraz rahatlar gibi oldu. Dumbledore devam etti.
"Anthea'nın gücünden çok seni düşündüğünden eminim. Önemli olan güce sahip olmak değil, o gücü nasıl kullandığındır."
"Yani Profesör Madison benim güçlerimi kötüye kullanacağımı mı düşünüyor?" Harry yine kaşlarını çatmıştı.
"Hayır, Harry," dedi Dumbledore. "Sana Zihnefend uyguladığı sırada, senin kayıplarının sende güçlü bir öfke oluşturduğu dikkatini çekti yalnızca."
"İntikam istiyorum, evet!" dedi Harry sinirle. "Fakat Profesör, ben karanlığa karşıyım. Siz de biliyorsunuz. Eğer Voldemort olmasaydı, bütün bu aileler parçalanmazdı zaten."
"Biliyorum Harry, sakin ol." dedi Dumbledore. "Böyle söylesen de, zamanı geldiğinde, sırf intikam için hareket etmeyeceğini biliyorum ben." Dumbledore'un yüzündeki şefkatli gülümsemeyi gören Harry biraz sakinleşti. Bir sessizlik oldu.
"Öfke sayesinde asasız büyü yapabildim ben." dedi Harry.
"Evet," dedi Dumbledore. "Ancak Affedilmez Lanet de yapabilirdin." Harry şaşkınlıkla baktı.
"Yapamazdım, yani yapmazdım."
Dumbledore başını salladı. "Biliyorum, sana güveniyorum." Hâlâ gülümsüyordu.
"Yani yükselmek kötü bir şey değil?" dedi Harry yine zararsız konuya dönerek. Cevabın gelmesi öyle uzun sürdü ki, Harry tekrardan ayakkabılarını çok ilginç bulmuş gibi görünmeye mecbur kaldı.
"Bunu yapabilen birini tanıyorum. Belki bu seni rahatlatır."
"Kim?" dedi Harry merakla başını kaldırıp. Dumbledore gülümsedi.
"Siz mi?" dedi Harry hayretle. Bir anda bütün sıkıntısı geçmişti.
"Buna takılıp kalmamanı öğütlerim Harry, ancak yine de herkese anlatmazsan iyi olur." Harry başını salladı yine.
"Bana söylemek istediğin bir şey var mı Harry?" Dumbledore gözlüğünün üstünden ona dikkatle bakıyordu. Harry tereddüt etti.
"Evet?" diye yüreklendirdi Dumbledore.
"Profesör, biz… şey… D.O'yu tekrar topladık." Tepki bekleyerek durdu. Ancak Dumbledore hiçbir şey söylemeyince devam etti. "Voldemort saldırırsa, herkes kendini koruyabilmeli diye düşünmüştük. Şey… İzin almalıydık ama-" Sesi zayıflayarak sustu.
"İhtiyaç Odası'nda mı?" diye sordu Dumbledore. Harry başını salladı. Kısa bir sessizlik oldu.
"Peki," dedi Dumbledore gülümseyerek. "İzin verilmiştir." Harry rahatlayarak gülümsedi. Dumbledore içini çekti.
"Zaten başlamışsınız. Engel olmayalım bari. Herkes hayal kırıklığına uğramasın. Yardıma ihtiyacınız olursa, Profesör Madison'a ya da Profesör Shacklebolt'a söylemeyi unutmayın." Harry gülümseyerek başını salladı.
"Pekâlâ, artık arkadaşlarının yanına dönsen iyi olur. İhtiyacın olursa bu ihtiyarın burada olduğunu unutma." dedi Dumbledore muzipçe bıyıkları titreyerek. Harry gülmemek için kendini tutmak zorunda kaldı. Dumbledore ne kadar yaşlı olursa olsun, Harry'nin onun kaya gibi sağlam olduğundan hiç kuşkusu yoktu.
Ortak salona döndüğünde konuşmayı olduğu gibi anlatırken, Ron ve Hermione dikkatle dinlediler.
"Dumbledore da yapabiliyormuş." dedi Harry.
"Waov," dedi Ron.
"Gerçekten mi?" dedi Hermione. "Harry, bu harika." Kahverengi gözleri ışıldıyordu.
Harry başını salladı, sonra sırıttı. "Bir şey daha," dedi. "D.O için izin aldım." Ron şaşkınlıkla kaşlarını kaldırırken, Hermione sevinçle ona baktı.
Yatağına girerken kararlıydı Harry. Voldemort hiç istemese de ona bir takım güçler vermişti. Eh, madem öyle, Harry de bu güçleri kullanacaktı.
Pazartesi günü, kahvaltıdan sonra İksir dersi için zindanlardaydılar. Herkes kendi iksirine dalmıştı, Harry de iksire şimdi hangi malzemeyi katması gerektiğini bulmaya çalışıyordu.
Panikle etrafına bakınırken, Kebereotları hafifçe havalanıp tam önüne indi. Şaşkınca otlara bakan Harry, başını kaldırdı ve Adara'nın gülümseyen yüzünü gördü. Elindeki bıçağı işaret etti Adara. Harry, gülümseyerek bıçağını eline aldı. Yarım saat sonra iksiri tam olması gerektiği gibiydi ve Harry kendini bu zindanlarda ilk kez iyi hissediyordu. Ta ki Snape yanında bitene kadar.
"İlginç, Kebereotlarını tam zamanında koymuşsun Potter. Nasıl oldu merak ediyorum?" derken, dönüp Hermione'ye baktı. Hermione'nin yüzündeki şaşkın ifadeye kaşlarını kaldırırken, gözü sessizce çalışan Adara'ya takıldı.
"Ah, tabii ki. Kopya çektiğin için Gryffindor'dan on puan Potter." Snape kötücül bir gülümsemeyle dönerken, bir itiraz duyuldu.
"Bu haksızlık, iksir doğru yapılmış diye not kıramazsınız." dedi Adara kızgınca. Hermione inledi. Tüm sınıf nefesini tuttu. Snape kaşlarını kaldırdı yine. İpek gibi bir sesle:
"Cezaya kalıyorsunuz, Miss Wells." dedi. Harry üzüntüyle Adara'ya baktı, ancak o sadece omuzlarını silkti.
Dersten çıktıklarında Harry geride kalıp, Adara'yı bekledi. Adara sakin bir şekilde sınıftan çıktı. Harry hemen yanına gitti. "Keşke yardım etmeseydin, Adara." dedi. "Snape çok acımasız olabilir."
Adara yine omuzlarını silkti. "Yaptığı haksızlık ama."
"Doğru, ama kendini tutmalısın, bana güven, epey deneyimliyim bu konuda." dedi Harry, sonra ekledi. "Yine de teşekkür ederim."
"Sorun değil." diye güldü Adara.
"Eee, cezan neymiş?" diye sordu Harry. Adara içini çekti.
"Akşam odasına gidip, çürük Kebereotlarını ayıracakmışım." Harry inledi. Birlikte yürüyüp, öğle yemeği için diğerlerine katıldılar.
Akşam ortak salona dönmek için kütüphaneden çıktıklarında, saat gece yarısına yaklaşıyordu.
"Hemen yatacağım." dedi Ron ağzı esnemekten zorlukla kapanarak. "Aslında burada bile uyuyabilirim." Özlemle zemine baktı.
"Evet, inan Ron ben de-" derken birden durdu Hermione. Koridorda duvara dayanmış, titreyen biri vardı. Hermione dikkatle yaklaşırken, Harry öne atıldı: "Adara?"
Adara'nın yüzü bembeyazdı. Harry endişelenerek eğildi.
"Neyin var?" Kız titriyordu, başını kaldırdı ve sadece "Snape" diyebildi. Hepsi halden anlar bir tavır içine girdiler. Ama Harry, "Ne yaptı sana?" diye sordu öfkeli bir tavırla. Bu soru Adara'yı biraz kendine getirmiş gibiydi. Ancak yüzü hâlâ beyazdı.
"Ben- iyiyim, bir şeyim yok." diyebildi titrek bir sesle. Ama hiç de öyle görünmüyordu.
Hermione, -artık o da endişeli görünerek- Adara'ya eğildi, "Hadi yukarı çıkalım da biraz dinlen. Belki iyi gelir." dedi. Harry ve Ron kollarından tutup kızı kaldırdılar. Ancak o, ayakta duramayıp Harry'ye doğru devrildi. Hermione: "İyi değil," dedi endişeyle. "Acaba Snape ne yaptı?"
"Sorduğun adama bak?" dedi Ron. Adara elini yavaşça başına götürdü. Harry:
"Böyle olmaz, en iyisi hastane kanadına, çabuk!" dedi ve kızı yarı taşıyarak hastane tarafına doğru ilerlediler. Tam köşeye yaklaştıklarında, köşe başından hiç istemedikleri biri çıktı: Severus Snape. Snape kara cüppesi dalgalanarak onlara yaklaştı ve dudakları alayla büküldü.
"Bu saatte dışarıda olmamalısınız. Gryffindor'dan on puan."
Hermione ise: "Fakat Profesör Snape, arkadaşımızı Madam Pomfrey'e götürüyoruz. Pek iyi değil." diye cevap verdi. Snape birden ilgilendi. Adara'ya doğru eğilip, yüzüne baktı. Sonra geri çekildi ve:
"Tamam," dedi. "Onu bana bırakın." Asasını çekti, üçü de içgüdüsel olarak gerilediler. Ama Snape havadan bir sedye yaratıp, Adara'yı yatırmalarını söyledi sadece. Hepsi şaşkındı ve onu dinlemediler. Snape bir kez daha onları uyarıp, hemen salonlarına dönmelerini, yoksa elli puan alacağını söyleyince çaresiz kaldılar. Snape yanında havada süzülen Adara'yla uzaklaşırken izlemekten başka bir şey yapamadılar.
Hermione, "Gidelim bari." dedi. "Hadi Harry, bir şey yapamayız nasıl olsa."
"Onu Snape'le yalnız mı bırakalım yani?"
"Ne yapabiliriz ki?" diye sordu Hermione. "Ne olduğunu bile bilmiyoruz."
"Snape'in ona bir şey yaptığını biliyoruz."
"Harry saçmalama. Evet, Snape onu biraz korkutmuş olabilir, ama bizim yapabileceğimiz bir şey yok."
Harry ikna olmamıştı. Ancak itiraz edemedi. Ortak salona doğru yola koyuldular. Ron:
"Sizce ne yapmış olabilir?" diye sordu. Harry, insanı dehşete düşürmek için Snape'in sadece gözlerini dikip bakmasının bile yeterli olduğunu söylerken, Ron hararetle kafa salladı. Hermione ise sadece düşünüyordu. Ron ona döndü.
"Sence?" Hermione sadece, "Bilmiyorum." dedi. "Bana gerçekten merak etmiş göründü. Yani Adara'yı."
"Hadi canım," dedi Ron. "Sadece bizi korkutmak için öyle yaptı bence. Yani ben onu hiç endişeli görmedim. Ya sen?" dedi Harry'ye dönüp. Harry sıkıntıyla durdu. Şişman Hanım'ın resminin önündeydiler şimdi.
"Parola?" dedi Şişman Hanım.
"Tempus Fugit," dedi Ron. Portre açıldı. İçeri girdiklerinde hâlâ konuşuyorlardı. Hermione yarın öğreneceklerini söyleyip esneyerek yatmaya giderken, Harry Ron'a baktı. Ron teslim olurcasına başını salladı. ~
Severus Snape, yanında süzülen Adara'yla hastane kanadına girdi. Madam Pomfrey hemen geldi: "Nesi var?"
Snape sadece "Sanırım zihni biraz karışmış ve hafif bir şok geçirmiş." dedi.
Madam Pomfrey alışkın hareketlerle hastayı muayene etti. "Hmm... Sanırım hafif bir iksir ve biraz uykuyla bu sorunu çözebiliriz."
Snape ikna olmamış gibi görünüyordu. Endişesini fark eden Madam Pomfrey:
"Merak etmeyin Profesör," dedi. "Yarına bir şeyi kalmaz."
Bir çırpıda yukarı fırlayıp, Görünmezlik Pelerini'ni kapan Harry, soluğu aşağıda aldı. Ron'la birlikte hastane kanadına doğru ilerlediler. Kapıdan çıkan Snape'i görünce hemen peşine takıldılar.
Snape düşünceli bir şekilde, merdivenlerden indi. Dumbledore'un odasına giden girişin önünde durdu. Biraz düşündü, tereddüt etti, ama sonra parolayı söyleyip içeri girdi.
Harry ve Ron şaşkınca birbirlerine baktılar. Kısa bir zaman sonra giriş açıldı ve Snape yanında Dumbledore'la birlikte dışarı çıktı. Dumbledore Snape'e doğru:
"Peki, sonra?" diye sordu.
Snape, "Dozu biraz kaçırmış olabilirim diye endişelendim." diye cevap verdi.
"Eminim iyidir Severus, ama yine de bir bakalım." dedi Dumbledore ve merdivenlere doğru uzaklaştılar. Gizlendikleri yerde Harry Ron'a baktı.
"Neyin dozunu kaçırmış?"
Ron şaşkınca başını salladı.
~ Not:
Tempus Fugit: Zaman geçiverir, zaman uçup gider.
