ONYEDİNCİ BÖLÜM

Vampir Sözü

Harry, Adara'nın hastane kanadından dönüşünü dört gözle beklemişti. Neler olduğunu duymak istiyordu. Snape ne yapmıştı? Ancak Adara döndüğünde bu konu hakkında konuşmak istemediğini söyledi. Malzemelerde bir hata yaptığını ve Snape'in kızdığını söylemekle yetindi. Yalan olduğu belliydi, ama üçü de sessiz kalmayı tercih ettiler. Hermione'nin kaş göz işaretleri yüzünden elbette. Ancak Adara, açıklama yapmasa da, onlarla beraber oturdu. Bir yandan ödevlerini yapıp, bir yandan sohbet ettiler. Snape dışındaki konulardan tabii ki.

O hafta sonu, tüm bu yoğun programdan bunalan Harry, Ron ve Hermione Hogsmeade gezisine gitmeye karar verdiler. Haftalarca okulda kapalı kaldıktan sonra, dükkânların arasında gezinmek ve Üç Süpürge'de bol köpüklü birer kaymakbirası içmek onlara çok iyi gelmişti. Nihayet akşam karanlığı bastırdığında, bir yandan sohbet ederek okula doğru ilerlediler.

Her şey bir anda oldu. Öndeki ağaçtan hızla inen bir gölge, Ron'a doğru uçtu. Ron korunmak isterken arkaya doğru devrildi.

"RON!" Hermione panikle bağırırken, Harry asasını gölgeye doğrulttu. Bir lanet yollarken, Ron asasını çıkarıp ayağa fırladı. Onlardan daha hızlı olan gölge tekrar Ron'a saldırdı, ancak arkalarından gelen başka bir gölge onu yere yıktı. Hafif, tiz bir çığlık duyuldu.

Bir pelerin savruldu ve saldırgan gölge kayıplara karıştı. Hâlâ asası havada olan Harry, önlerinde duran pelerinli şekle baktı:

"Yüzünü göster!" Gölge yavaşça döndü. Kestane rengi saçların altındaki beyaz ten göz önüne serildiği an Hermione çığlık attı: "Harry, vampir!"

"Uzaklaş Harry!" diye bağırdı Ron, Hermione'yi geri çekerken.

"Tek bir hareket yapma!" dedi Harry asasını vampire nişanlayarak. Vampir sessizce durdu.

"Harry ne bekliyorsun?" diye haykırdı Hermione.

"Evet, bizi ısıracak!" diye bağırdı Ron.

Harry asası vampire dönük konuştu: "Isıracak olsa, çoktan yapardı." Vampirin yüzünde eğlenen bir ifade belirdi.

"Aslında kimseyi ısırmak gibi bir niyetim yok." dedi kesin bir sesle. Bir sessizlik oldu.

"Peki, niyetin ne?" dedi Harry kelimeleri vurgulayarak.

"Sadece dolaşıyorum." dedi vampir.

Harry'nin tepkisiz durduğunu gören Hermione, bir alev şeridi yolladı ve şerit vampirin etrafında ateşten bir çember oluşturdu. Vampir başını eğerek çembere baktı.

"Evet, artık dışarı çıkamam." diyerek gülümsedi. Hermione çaresizce Ron'a baktı, ama Harry sesini çıkarmadı. Vampir ona bakıp başını salladı.

"Potter, değil mi? Tahmin ettim. İsmin bizim aramızda da duyuldu." Yine tepki gelmeyince Harry'yi süzerek ekledi. "Tabii pek ilgi görmedi. Ancak bize bulaşırsan durum değişebilir."

"Bunun için mi geldin, uyarmak için mi?" dedi Harry sesi sertleşerek.

"Hayır," dedi vampir kısaca.

"Diğerini engelledin, neden?" dedi Harry. Kaçan gölgeyi kastediyordu.

Hermione inledi. "Harry, hayır!"

"Ah," dedi vampir. "O kuralları biliyordu. Gelişigüzel saldırmamamız gerekiyor."

"Neden buradasın?" dedi Harry kelimelerin üstüne basarak.

"Söyledim ya, sadece dolaşıyorum." dedi vampir. "Size zarar verdim mi?" Etrafındaki ateşten çembere baktı yine gülümseyerek. "Tabii istesem buradan çıkabilirim, ama konuşmayı tercih ederim." Harry asasına daha sıkı sarılırken, Hermione'nin tekrar inlediğini duydu.

"Ben vampirlerin kurbanlarıyla oturup sohbet ettiklerini hiç duymamıştım." dedi Ron aksi bir tavırla.

"Ron!" dedi Hermione.

"Ah, evet," dedi vampir eğlenmişçesine. "Etmeyiz."

"Kimsin?" dedi Harry.

"Harry, söyledim vampir." dedi Hermione sesinde sinirli bir havayla.

"Ah, ben Vernula'yım." dedi vampir.

"Nesin, nesin?" dedi Ron.

"Vernula," diye tekrarladı vampir. "Sanırım sizin dilinizde 'köle' deniyor."

"Köle mi?" dedi Hermione hafif bir sesle.

"Evet, ben Serva Castrum'un vampirlerindenim. Biz efendilere hizmet ederiz, varlığımızın sebebi budur." dedi vampir.

Hermione kaşlarını çattı. "Nasıl yani? Serva Castrum da nedir?"

"Yaşadığımız yer." dedi vampir.

"Hiç duymadım." dedi Hermione şüpheli bir tavırla.

"Şimdi duydunuz." dedi vampir garip gözlerini ona dikerek.

"Köle derken tam olarak ne demek istedin?" dedi genç kız tekrar.

"Emirleri yerine getiririz. İzin almadan hiçbir şey yapmayız. Hatta konuşmayız bile."

"Ama bizimle konuşuyorsun," dedi Harry.

"Evet," dedi vampir hafif bir tebessümle. "Sanırım buna da 'özgür irade' deniyor."

"Seni buraya kim yolladı?" diye sordu Harry.

"Kimse," dedi vampir. "Hatta Dominus duyarsa cezalandırılırım."

"Dominus?"

"Bizim efendimiz," dedi vampir. "Vampirlerin en yücesi, liderimiz."

"Adı Dominus demek," dedi Harry.

"Hayır," dedi vampir. "Biz, O'na 'Dominus' deriz, bu sizin dilinizde 'efendi' demek."

"Peki, gerçek adı ne?" dedi Harry.

"Adını söylemeyiz." dedi vampir huzursuzca kaşlarını çatarak.

"Nedenmiş o?" dedi Ron arkadan.

"Sizin de adını söylemediğiniz biri yok mu?" dedi vampir alaycı bir ifadeyle.

"Voldemort'tan söz ediyorsan-" diye başladı Harry. Vampir kaşlarını kaldırdı.

"Etkileyici! Siz büyücülerin de korkuları var sanıyordum."

"Hepsinin değil." diye diklendi Harry.

"Ah, bu gayet açık." dedi vampir.

"Emirleri yerine getirdiğine göre, burada olmanın bir sebebi olmalı." dedi Harry.

Vampir iç geçirerek okula doğru baktı. "Belki öğrencilere özenmişimdir, olamaz mı?"

"Hadi canım," dedi Ron. "Bize bir de vampir okulu olduğunu söyleme."

"Hep vampir değildim." dedi vampir hafifçe. Harry Hermione'ye baktı. Sonra vampire döndü.

"Bak, seni öldürebiliriz, ancak bize zarar vermedin. O yüzden şimdi gitsen iyi olur." Hermione şaşkınlıkla Harry'ye bakıyordu.

Vampir de hayretle baktı, "Bak bu ilginç. Bir vampirin hayatını bağışlamak. Sizin kanunlarınız yok mu?"

"Var, ama biz katil değiliz." dedi Harry. Vampir ilgiyle baktı ona.

"Hmm…" Düşünceli bir şekilde Harry'yi süzerek ekledi, "Teşekkür ederim." Gülümsedi.

Hermione dayanamayarak döndü ve okul yönüne doğru bir patronusun hoplaya zıplaya gittiğini gördü Harry göz ucuyla.

"Artık git!" dedi Harry.

"Tamam," dedi vampir. "Memnun oldum Harry Potter, çok eğitici bir tanışma oldu. Bu arada adım Yura; belki gene karşılaşırız diye söylüyorum."

"Bir daha karşılaşırsak, seni öldürmek zorunda kalacağım." dedi Harry.

"Öyleyse söz veriyorum," dedi Yura. "Beni tekrar göreceksiniz." Harry'nin kaşları çatılırken, Yura döndü ve havaya karıştı. Hermione elini göğsüne bastırıp yavaşça yere çökerken, Ron asasını alevden çembere tutmaya devam ediyordu. Harry etrafına iyice bakınıp, okula döndü.

Ön kapıdan geçip onlara ulaşan McGonagall, Madison ve Snape'in korkulu yüzlerine baktı. Üçü de asaları ellerinde etrafa bakındılar.

"Ne oldu? Miss Granger iyi misiniz?" McGonagall'ın sesi titriyordu. Hermione başını sallarken, Harry konuştu:

"İki vampir bize saldırdı. Ya da şey, biri bize -Ron'a- saldırdı; diğeri engelledi." McGonagall'ın yüzü beyazlarken, Madison'un kaşları çatıldı. Konuşmasına fırsat vermeden Snape, araya girdi.

"Önce okul arazisine girelim, Anthea." dedi. Anthea başını sallayıp, Harry'yi kolundan tutarak ilerletti. McGonagall Hermione'yi ayağa kaldırırken, Snape asası hazır, dikkatle etrafı kolaçan ediyordu.

Okulun ön kapılarından girene kadar kimse konuşmadı.

"Müdürün odası," dedi McGonagall sadece. Girişin tam önünde endişeli bir Dumbledore'la karşılaştılar. Harry yanında Hermione'nin içini çektiğini duydu.

"Neler oluyor? Severus?" dedi Dumbledore.

"Dumbledore bir vampir onlara saldırmış, bir başkası da engellemiş." dedi yan yan onlara bakan Snape.

"İçeri girelim," dedi Dumbledore kaşlarını çatarak.

Odaya girer girmez Profesör Madison onlara döndü: "Evet, dinliyoruz." Harry onlara saldırıyı anlatırken, Ron ve Hermione sessiz kaldılar.

"Bir vampir sizinle mi konuştu?" dedi inanamazcasına McGonagall.

"Evet," dedi Harry. McGonagall Snape'e baktı. Snape kaşlarını çatmıştı. "Başka?" diye sordu.

"Serva Castrum'dan bahsetti." dedi Hermione. Odanın havası bir anda değişirken, kısa bir sessizlik oldu.

"Ne söyledi?" dedi Anthea Madison temkinli bir sesle.

Hermione omuzlarını silkti. "Kendisinin köle olduğunu ve orada yaşadığını söyledi."

Öğretmenler bakışırken, bir sessizlik daha oldu.

"Ve siz de oturup rahat rahat sohbet ettiniz. Size öğretilenlere rağmen." dedi Snape ipeksi bir sesle.

"Şey... biz-" diye başladı Hermione rahatsızca.

"Ne olduğunu anlamaya çalıştık." dedi Harry.

"Hem asalarımız ona dönüktü." diye ekledi Ron.

"Ah, bu yeterli tabii." dedi Snape alaycı bir sesle.

"Yani aranızdan birini ısırsaydı-" diye başladı McGonagall.

"Isırmak istiyor gibi görünmüyordu." diye atıldı Ron.

"Ah! Öyle görünmüyordu demek." diye başladı Anthea Madison gözleri öfkeyle parlayarak. "ÖYLE GÖRÜNMÜYORDU DEMEK! SİZ DERSLERİMİ HİÇ Mİ DİNLEMEDİNİZ?" Profesör 'ün öfkesi tepelerinde patlarken üçü de iyice küçüldüler.

"KENDİ GÜÇLERİ VAR DEDİM, YA SİZİ ETKİLEYEREK DİNLEMENİZİ SAĞLADIYSA, YA SİZİ KENDİ AMAÇLARI İÇİN KONUŞTURDUYSA, YA BU BİR TUZAKSA, KİM OLDUĞU YA DA NE OLDUĞU ÖNEMLİ DEĞİL; BİR YETİŞKİNİ ÇAĞIRMAK İÇİN NE KADAR BEKLEMİŞSİNİZ, FARKINDA MISINIZ?"

Gerektiğinden uzun sürdü sanki. Profesör sustuktan sonra bir süre kimse konuşmadı. McGonagall en az Madison kadar hiddetli görünüyordu ve Snape azarlanmalarından fena halde hoşnut gibiydi. Sadece Dumbledore oldukça düşünceli görünüyordu. Nihayet konuştu:

"Evet, sanırım yeterince ders aldınız… Bir dahaki sefer daha dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Bir vampirle oturup, sohbet etmek pek akıl karı bir iş değil. Sizden daha akıllıca davranmanızı beklerdim. Elbette bu koşullar altında, bir daha Hogsmeade'e giderken Seherbaz'lar sana eşlik edecek Harry." Bir an durakladı. Snape'e döndü.

"Aslında onu izliyor olmaları gerekiyordu."

"Sadece Dawlish ve Jones vardı Dumbledore. Neredeler bilmiyorum." dedi Snape.

"Tamam," dedi Dumbledore ve çocuklara döndü. "Durup dururken hiçbir vampir oturup büyücülerle konuşmaz. Mutlaka bir sebebi vardır. Adı ne demiştiniz?"

"Yura," dedi Harry. Dumbledore Anthea'ya baktı. Anthea başını iki yana salladı.

Okul Müdürü devam etti: "Tekrar görüşeceğinizi söyledi, öyle mi?"

"Evet, onun gibi bir şey." dedi Harry.

Dumbledore düşündü. "Şimdilik gidebilirsiniz." Harry'ye ciddi bakışlarla baktı. "Ve lütfen bir daha yardım çağırın Harry." Harry kızararak başını salladı. Çıktılar. Kapı arkalarından kapandı.

"Off, ucuz atlattık." dedi Ron.

"Sen buna ucuz atlatmak mı diyorsun?" dedi Hermione ters ters.

"Tamam, susun." dedi Harry. "Yeterince bağırış çağırış dinledim bugün."

Büyük Salon'a doğru ilerlediler. Tam Giriş Salonu'na geldiklerinde, yoğun S.B.D çalışmaları dolayısıyla eli kolu kitaplarla dolu Ginny'nin merdivenlere ilerlediğini gördüler. Ona yetişmek için hızlandıkları sırada, Ginny'nin ayağı kaydı ve tüm kitaplar yerlere saçıldı. Ginny oflayarak asasını çıkarırken, Ron birden durdu ve kaşlarını çattı. Umulmadık biri yardım ediyordu Ginny'ye. Blaise Zabini asasıyla tüm kitapları toplamış, Ginny'ye uzatıyordu.

"Ne, nasıl yani, bu herif n'apıyor?" dedi öfkeyle Ron. Harry şaşkınca baktı.

"Aslında Slytherin'den olması hariç bir kusuru yok," dedi Hermione. "Üstelik yakışıklı ve kibar."

Ron ona aklını kaçırmış gibi baktı. Tekrar dönüp Ginny'ye baktıklarında, Ginny'nin bir şeyler söylediğini ve Zabini'nin hafifçe başını eğdiğini gördüler.

Harry, bir yandan Ginny'nin yüzündeki şok ifadesine gülmemeye çalışırken, bir yandan da Ron'u zapt etmek için uğraşıyordu. Nihayet kitaplarına sımsıkı sarılan ve hâlâ şaşkın görünen Ginny, merdivenlere yürürken; Zabini hiçbir şey olmamışçasına Büyük Salon'a girdi ve Harry Ron'u bıraktı. Ron kulakları kıpkırmızı olmuş bir halde merdivenlere fırladı.

Harry ve Hermione de birbirlerine usanmış bir bakış atıp, Ron'un peşinden koşturdular. Portre deliğinden geçip, ortak salona girdiler. İçeri adım attıkları an Ron, Ginny'nin karşısına dikilip böğürdü:

"SEN ZABINI'YLE NE HALT EDİYORDUN?"

Ortak salon bir anda sessizleşti. Hâlâ şaşkın görünen Ginny, ağzı açık Ron'a baktı. Harry ve Hermione duruma müdahale etme gereği duydular.

"Ron, Ginny'nin bir suçu yok."

"Onunla konuşmasını o istemedi."

"İYİ DE, SESİNİ DE ÇIKARMADI DEĞİL Mİ?" Ron hâlâ bağırıyordu.

"Ron, sakin ol."

"BANA SAKİN OLMAMI SÖYLEME HERMIONE!"

Hermione Ginny'ye sarılarak, Ron'un önünden uzaklaştırdı.

"Bunun ne zararı var?" diye söylendi. "Bir Slytherin bir Gryffindor'a yardım etti. Ah, kıyamet mi koptu?" O da kızmaya başlamıştı. Ron artık mora dönmeye başlayan yüzüyle ona bakarken, Harry Ginny'ye yatakhaneyi işaret etti. Ginny ok gibi kızlar yatakhanesine fırlarken, Ron öfkesini Hermione'den almaya devam etti. Karşılıklı bağrışırlarken, Harry daha fazla duramayıp kendi yatakhanesine yöneldi.

Saat daha erken olmasına rağmen bütün gün çalışmış gibi yorgundu. Yatağına uzanıp, olanları düşündü. Yura... Bir vampir... Bir vampirle konuşmuştu bugün… Daha doğrusu vampir onunla konuşmuştu... Ama neden? İşte bu soruya cevabı yoktu. Bu bir uyarı mıydı? Olaylara mantıklı bir açıklama bulmakta zorlanıyordu. Kafasında dolaşan öyle çok soru vardı ki... Yura... Serva Castrum... Dominus... Hayır, bu onun adı değil... Peki, adı ne öyleyse? İçini çekerek yan döndü Harry. Vampirler düşündüğünden farklıydılar. Daha önce bir vampir görmediğinden, Harry onları hep derslerde işledikleri diğer yaratıklar gibi düşünmüştü; boş beyinli ve saldırgan. Oysa bugün karşısına çıkan kişi... Yura... Farklıydı, evet.

Ron homurdanarak yatakhaneye çıktığında hâlâ düşünüyordu Harry. Ron her yeri dağıtırken de, kırarcasına yatağına girdiğinde de tepki vermedi.

Yura'nın o garip görünüşlü gözlerinde bir şey vardı. Harry çözememişti. Şimdi buna niye kafayı taktığını bilemiyordu, ancak önemli geliyordu ona.

Zekâ...

Evet kesinlikle...

Kötülük...

Hayır... İşte bu şaşırtıcı...

İntikam...

Soru havada asılı kaldı ve yavaşça uykuya daldı Harry.


Genç vampir, Atra Castrum'un koridorlarında yürürken, bunun bir mucize olduğunu düşünüyordu. Kapıda durdu. Nöbetçi içeriye haber verdi:

"Gönüllü geldi."

Onay verilince içeri giren vampir, efendisinin önünde diz çöktü.

"Efendi Zephyr," dedi saygıyla.

"Kalkabilirsin Yura." dedi Zephyr. Yura doğruldu.

"Emirleri yerine getirdim." dedi.

Zephyr ona baktı. "Sonuç?"

"Enteresan efendim," dedi Yura. "Hayatımı bağışladı." Zephyr kaşını kaldırdı.

"Bak bu ilginç."

"Evet, efendi Zephyr," dedi Yura. Zephyr arkasına yaslandı.

"Kuşkulandı mı?"

"Şüphesiz." dedi Yura.

"İyi, devam et!"

Yura saygıyla eğilip, dışarı çıktı.