ONSEKİZİNCİ BÖLÜM
Vampir ve Ölüm Yiyen
Harry, Pazar sabahı uyandığında kafası hâlâ sorularla doluydu. Ron'un asık suratla yataktan kalktığını görünce, Zabini olayına hâlâ bozuk olduğunu fark etti. Hiç sesini çıkarmadan hazırlanıp, kahvaltıya inmenin daha doğru olacağını düşündü. Salona indiklerinde Hermione'yi onları beklerken buldular. Hep birlikte aşağı indiler.
Ron Ginny'ye pis bir bakış atıp, Gryffindor masasına oturdu. Ginny de -artık kendini toplamış görünüyordu- ona ateş saçan gözlerle karşılık verdi. Tam kahvaltının yarısına gelmişlerdi ki, kahverengi, yabancı bir baykuş Harry'ye doğru süzüldü ve rulo yapılmış bir mektup bağlı bacağını uzattı. Harry kaşlarını kaldırıp, merakla mektubu açarken, Ron ve Hermione ona doğru eğildiler. Hızla sondaki imzaya bakan Harry, fısıldadı; "Remus'tan." Ron ve Hermione birbirlerine bakarlarken, Harry iç geçirerek mektubu okumadan cebine koydu. Önünde duran tabağını itti; birden iştahı kaçmıştı. Mektupta bir sürü nasihat olduğundan emindi. Vampir olayını bir gecede öğrenmişti demek. Ron ve Hermione kahvaltılarını bitirince -ki onlar da bunu oldukça hızlı yapmışlardı- salondan dışarı çıktılar. Harry doğru merdivenlere ilerledi.
"Bence tüm ödevlerimizi alalım ve rahat konuşabileceğimiz bir yere gidelim." dedi. Ortak salona gidip kitaplarını aldılar ve Harry'nin isteğiyle yedinci kattaki İhtiyaç Odası'nın yolunu tuttular. Taş duvarın önüne geldiklerinde Harry, "Kimse tarafından duyulmadan rahat konuşabileceğimiz ve çalışabileceğimiz bir yer istiyoruz." diye geçirdi içinden. Az sonra beliren kapıdan girdiklerinde, sessiz, sakin, güzel bir çalışma odasında buldular kendilerini. Ortadaki geniş masaya kitaplarını koyup, rahat koltuklara oturdular; ancak kimse kitapları açmadı. Ron ve Hermione beklentiyle Harry'ye bakıyorlardı. Harry tekrar iç geçirerek cebindeki mektubu çıkardı.
"Sevgili Harry,
Dün beni fazlasıyla endişelendiren bir şey öğrendim. Eminim ki tahmin etmişsindir. Akşam haber geldiğinde hepimiz şok olduk. Atlattığınız tehlikenin büyüklüğünün farkında mısınız bilmiyorum? Zarar görmeden kurtulmuş olmanız bir mucize. Dumbledore da çok endişelenmiş ve seni izlemesi gereken Seherbaz'lara da kızgın. Bu konuda ona katılıyorum, ama sen ve arkadaşların tehlikede olduğunuzu bile bile nasıl bu kadar rahat olabilirsiniz, bunu anlayamıyorum.
Özellikle de sen Harry. Voldemort'un herkesi ve her şeyi kullanabileceğini sana defalarca söylemedik mi? Her ne kadar Dumbledore Voldemort'un şu sıralar senin peşinde olmadığına inansa da, bu fırsatları değerlendirmeyeceği anlamına gelmez.
Ben vampirler konusunda bir uzman değilim, ama hiçbir vampirin büyücülerle samimi olmadığını biliyorum. Sana söylediği şeyler muhtemelen önceden planlanmıştır. Üstelik Snape'in dediğine göre, o bir köleymiş ve köleler asla ve asla emirlerin dışına çıkamazlar Harry. İstisnalar olmaz demiyorum, fakat bu bir istisnaysa, sana denk gelmiş olması biraz garip bir rastlantı değil mi sence de?
Nasihat dinlemekten hoşlanmadığını biliyorum Harry; kimse hoşlanmaz, ancak lütfen bunu bir rica olarak kabul et. Senden sorumlu olan kişi şu anda benim ve endişeliyim. Sana her zaman güvendim Harry, lütfen bu güvenimi boşa çıkarma ve başını beladan uzak tut. Ron ve Hermione'ye selamlarımı ilet ve Ron'a söyle lütfen; Molly'nin ona yazmasına engel oldum. Sanırım müteşekkir kalacaktır.
Sevgiler R."
Mektup bittiğinde üçü de suçlu suçlu birbirlerine baktılar. Ron bir nefes bıraktı.
"Annemin yazmasına engel olmuş, şükürler olsun; kesin Çığırtkan falan yollardı."
"Ve tüm okul öğrenirdi." dedi Hermione. "Belki de bu yüzdendir."
"Ah-olabilir." dedi Ron.
Bir sessizlik oldu. Mektubu inceleyen Ron sordu: "Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen şu an senin peşinde değil miymiş, niye?"
Harry kaşlarını çatmıştı. "Bilmiyorum. Neyin peşinde acaba?" Hermione'ye döndü. "Sence?"
"Bilmiyorum," dedi Hermione. "Ama Lupin'in dediği doğru, bu fırsatları kaçıracak anlamına gelmiyor. Yani birden karşısına çıksan arkasını dönüp gitmez herhalde."
"Lupin, dün ne arada öğrenmiş acaba?" Ron hâlâ mektuba bakıyordu.
"Snape söylemiş ya işte." dedi Harry.
Ron söylendi. "Adama bak! Yememiş, içmemiş, yetiştirmiş."
"RON!" dedi Hermione.
"E- öyle ama." dedi Ron omuzlarını kaldırarak.
"Söylemek zorundaydı-"
"Sen de onu hep koruyorsun." dedi Ron kızgınca.
"Korumuyorum Ron, ama bir vampirle karşılaştık; bu önemli bir bilgi, sence söylemesi gerekmiyor muydu?" dedi Hermione sabırla. Ron sessiz kaldı.
"Cevap yazmalısın Harry," dedi Hermione ona dönerek. "İçi biraz rahatlasın."
"Evet," dedi Ron. "Pig'le yollarız." Harry içini çekerek tüy kalemine uzandı. On dakika sonra mektup hazırdı.
Yalın bir anlatımla, içten bir şekilde özür dileyerek, bir dahaki sefere daha dikkatli olacağına söz vererek ve onu endişelendirdiği için üzgün olduğunu belirterek bitirmişti yazmayı. Ancak mektubun sonuna, 'Babam, Sirius ve sen de olsanız aynısını yapmaz mıydınız?' şeklinde küçük bir ima eklemekten de kendini alıkoyamamıştı. Ne kadar fevri davrandıklarını biliyordu ne de olsa.
Mektubu bir kenara koyup konuşmaya başladılar. Akşam, Ginny meselesi yüzünden konuşma fırsatları olmamıştı ve Harry bu konunun tekrar açılmaması için, elinden geleni yapmaya kararlıydı.
"Sizce de gerçekten planlanmış mıydı?" diye sordu Harry.
"Köleler emirlerin dışına çıkmıyormuş baksana." dedi Ron. Harry kaşlarını çattı.
"Sanki gerçekten benimle tanışmak istemiş gibiydi."
"İstedi Harry, ama bu bir oyundu." Hermione'nin sesi sertti.
"İyi de hatırlarsanız, Dobby de emirleri dinlememişti; olamaz mı yani?"
"Ama Harry," dedi Hermione. "Dobby sadece bir ev cini, üstelik sürekli kendini cezalandırıyordu biliyorsun."
"Yine de herkes emirlere karşı çıkabilir."
"Evet, ama neden?"
"Üstelik onu öldürebilirdik Hermione biliyorsun, bu riski göze aldı."
"Belki de daha genç olduğumuzu, öldüremeyeceğimizi düşünmüştür." dedi Ron.
"Sanmıyorum Ron," dedi Hermione. "Eğitildiğimizi biliyordur." Bir süre kendi düşüncelerine daldılar. Sonra Harry Hermione'ye baktı.
"Şu bahsettiği isimleri duymadın mı gerçekten?"
"Hayır," dedi Hermione. "Serva Castrum hiç tanıdık gelmiyor. Dominus ise efendileriymiş, zaten kendi söyledi biliyorsunuz. Gerçek adını bulmamız zor olacak. Hemen kütüphanede araştırmaya başlarım, ama daha önce duymadığıma göre pek umutlu değilim."
"Şu Dominus," dedi Ron. "İlgimi çekti benim. Yani düşünsenize, vampirler de onun adını söylemiyorlar. Tıpkı Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen gibi." Hafifçe titredi, sanki ne söylediğinin farkına yeni varmışçasına.
"Umarım O'nun gibi değildir Ron," dedi Hermione kaygılı bir sesle. "İkinci bir Karanlık Lord düşünebiliyor musun; zaten yeterince başımız dertteyken?" Harry ona katılırcasına başını salladı, ancak Ron yüzünde umutlu bir ifadeyle doğruldu:
"Belki de birbirlerinin işini bitirirler, biz de rahat ederiz."
"Belki de," dedi Harry hafif bir sesle. "Birbirlerine katılırlar ve bizim işimiz biter."
Bu sefer sessizlik daha uzun sürdü. Nihayet Hermione konuştu: "Ödevlerimizi yapalım bari de, aradan çıksın." İstemeye istemeye kitaplarına uzandılar.
Harry, Ron'la birlikte Remus'un mektubunu yollayıp, salonlarına döndüğünde, Hermione'nin kütüphaneye araştırmaya gitmesine memnun olmuştu, çünkü salon Weasley Büyücü Şakaları dükkânından alınmışa benzeyen rengârenk maytaplarla doluydu. Pembe-mavi maytaplar ışıl ışıl yıldızlar saçarken, kızlar el çırpıyor, yeşil renkli ejderhalar alev kusarken herkes gülerek kaçışıyordu. Creevey kardeşlerin marifeti olduğu hemen anlaşılan eğlence, Ron'un odaya girmesiyle kısa bir kesintiye uğradı. Ancak Ron etrafa bakıp sırıtınca, herkes tekrar eğlenmeye devam etti. Ron'la birlikte bir koltuğa çöken Harry etrafına baktı. Adara Wells biraz ilerde tek başına oturmuş, gösteriyi izliyordu.
"Bana bir saniye izin verir misin?" diyen Harry, Ron'un şaşkın bakışları altında Adara'nın yanına gitti.
"Adara, seninle bir şey konuşmak istiyordum." Adara başını salladı ve Harry oturdu.
"Bak geçen gün Snape'in yanındayken-"
Adara telaşla sözünü kesti, "Söyledim bir şey yok diye." Harry başını salladı.
"Bak, öncelikle bunun yalan olduğunu biliyorum." Adara ağzını açarken, elini kaldırıp onu engelledi ve devam etti:
"Söylemek istemiyorsun, anlıyorum, ama Adara ortada bir sorun olduğunun farkındayım. En başında kimse fark etmediği halde, Snape'in bir Zihnefendar olduğunu anladın. Bunu anlaman için bu konuda bir şeyler bilmen gerekirdi. Demek ki biliyorsun. Sonra sınıfta Snape'le birbirinize baktığınızı gördüm ve sana Zihnefend uyguladığına yemin edebilirim." Harry bir soluk almak için sustu ve ona baktı. Adara oldukça solgun görünüyordu. Harry'ye baktı ve bir nefes verdi:
"Tamam," dedi. "Zihinbend konusunda haklısın. Yıllar önce büyükannem bu dersleri almam için ısrar etti, ama ben başkasına yapamıyorum. Sadece zihnimi dıştan müdahale olursa kapatabilmek için ders aldım. Büyükannem bunun önemli olduğunu söyledi, fakat bunları kimseye de söylememem gerekiyormuş."
"Anladım." dedi Harry, sonra ekledi: "Ben de ders aldım, aslında hâlâ alıyorum." dedi. Adara gülümsedi.
"Evet, senin için mecburi zaten." Harry de güldü.
"Sağ ol." Bir süre sessizce oturdular.
"Nasıl yapıyorsun?" dedi Adara.
"Tüm kapıları kapatıyorum," dedi Harry. "Ancak bazen kapanmıyorlar tabii." Birlikte güldüler. Bu sefer Harry sordu:
"Sen nasıl yapıyorsun?"
"Duvar," dedi Adara. "Üst üste tuğlalar koyuyorum. Hatta tuğlalar yıkılmaya başlasa bile arkasında sadece okyanus var. Zihnime ulaşmak için okyanusu geçmeleri gerek."
"Vaay," dedi Harry hayranlıkla. "Süper bir fikir, acaba ben de kapıların arkasına bir şey mi koysam?" Tekrar gülmeye başladılar ve bu uzun sürdü. Nihayet kesilince Harry hafif bir sesle sordu:
"Peki, Snape neden sana durmadan Zihnefend yapmaya çalışıyor?"
"Sebebini bilmiyorum." dedi Adara, ancak gözlerini kaçırdı. Harry dikkatle ona baktı.
"Gerçekten mi?" Adara omzunu silkti.
"Belki o da senin gibi neden zihnimi kapattığımı merak etmiştir." Hafifçe ürperdi. "O çok güçlü Harry, ben o akşam gerçekten korkmuştum." Harry bunu istemeyerek onaylarken, içinde nedenini anlayamadığı bir öfke hissetti. Adara bunu söylerken sesinde hayranlık mı vardı; yoksa Harry yanılmış mıydı? Sorulara yine yanıt bulamazken, karşısında ona garip bir ifadeyle bakan Ron'u ve onu önüne dönmeye zorlayan Hermione'yi gördü. Ortak salonun birden sessizleştiğini fark etmemişti Harry. Mutlaka Hermione içeri girer girmez duruma el koymuştu. Adara'ya iyi geceler dileyip, arkadaşlarının yanına gitti. Daha oturmadan Ron konuştu:
"Artık gelmezsin sanmıştık."
"Neden?" dedi Harry savunmaya geçerek. Ron sırıttı.
"Pek mutlu görünüyordun da."
"Ron!" dedi Hermione.
"Ne?" dedi Ron. "Biz onun arkadaşıyız, değil mi?"
Hermione ona kötü kötü baktı. "Size iyi geceler, ben yatıyorum." diyerek yatakhanesine doğru ilerledi.
"Biz de gidelim." diyen Harry kalktı. Hâlâ sırıtan Ron peşinden geldi. Yukarı çıktılar.
Atra Castrum'un soğuk koridorlarında üç gölge hızla ilerliyordu. Gölgelerden ikisi ortalarında bir üçüncüyü sürüklüyorlardı. Kapılar açıldı. İçeri girdiler. Sürükledikleri kişiyi yere bırakıp, bir adım geri çekildiler. Getirilen kişi yere kapaklanmıştı, hafifçe başını kaldırıp koltukta oturan adama baktı.
"Efendi Zephyr, beni affedin. İstemeden oldu. Açtım."
Zephyr başını kaldırdı. Gözlerindeki bakışı gören adam yüzünü yere çevirdi. Zephyr kesin bir ses tonuyla konuştu:
"Sen kanunlarımızı çiğnedin. Çok iyi biliyorsun ki, bir kardeşini öldürmenin cezası ölümdür. Neyse ki hâlâ hayatta, yalnızca yaraladığın için sevinmelisin." Yerdeki adam inledi.
"Affedin efendim, lütfen."
Zephyr, bir süre sessiz kaldı. "Yirmi gün katıksız hapisle cezalandırıyorum seni." Adam çığlık attı.
"Efendim, yalvarırım size, merhamet edin."
"Daha sonra da Serva Castrum'a gönderileceksin, tabii hayatta kalırsan." Zephyr'in sesi acımasızdı.
"Hayır, yalvarırım. Lütfen!"
Zephyr, işaret etti. Suçluyu getiren iki vampir ilerleyip, diğerini kaldırdılar. Yine sürükleyerek dışarı çıkarırlarken, o hâlâ yalvarmaya devam ediyordu.
"Merhamet edin, merhamet edin..."
Vampir sürüklenerek dışarı çıkarılırken, siyah cüppeli, kukuletalı biri içeri girdi. Zephyr'e doğru ilerledi. Zephyr eliyle bir işaret yaptı.
"Bizi yalnız bırakın." Kapıdaki iki nöbetçi saygıyla eğilip, çıktılar. Kapı kapanır kapanmaz, Zephyr misafirine döndü.
"Bu şerefi neye borçluyum, Lestrange?"
"Demek beni tanıdın," dedi Bellatrix kukuletasını indirirken.
"Elbette," dedi Zephyr. Taş koltuğu işaret etti. "Otur."
"Efendinle görüşmek istiyorum."
"Dominus sadece kendisiyle eşit olanlarla görüşür."
Bellatrix'in gözleri kısıldı. "Buraya Lordumun emriyle gelsem bile mi?"
Zephyr başını hafifçe yana eğdi. "Ah, Lordunun bunu bildiğinden eminim."
Bellatrix tısladı: "Lordumun işi başından aşkın. Ben onun sağ koluyum."
Zephyr kaşlarını kaldırdı: "Gerçekten mi, hâlbuki ben başka bir isim duyduğumdan eminim. Malfoy gibi..."
Bellatrix ona öfkeli gözlerle baktı. "Kimin daha önemli olduğunu sen bilemezsin. En önemli işleri ben yapıyorum."
"Boyundan BÜYÜK işlerle uğraşıyor olmayasın, Lestrange?" Zephyr'in sesi alaycıydı.
Bellatrix'in gözleri tekrar kısıldı. "Neyle uğraştığım seni ilgilendirmez, Zephyr." dedi öfkeli bir şekilde.
"Başa çıkmakta zorlanıyorsan, yardım gönderebilirim."
"Sen kendi işinle ilgilen!" Ölüm Yiyen çileden çıkmak üzereydi.
"Benim işlerim yolunda, merak etme." dedi Zephyr. "Tek bir emir yeterli," Asil bir tavırla arkasına yaslandı. Birbirlerini süzerlerken bir sessizlik oldu.
"Sana güvenmediğimi biliyorsun değil mi?" diye söylendi Bellatrix.
"Ah!" dedi Zephyr alaycı bir ifadeyle. "Güvendiğin birileri olduğunu duymak hoş, gerçekten..."
"Şansını fazla zorlama Zephyr, en ufak bir hatada ilk gidecek olan sensin."
"Nihayetinde sen de bir ölümlüsün Lestrange, farkındasın değil mi?"
Bellatrix sinirlendi. "Senin hayatın da benim asamın ucunda,"
Zephyr elini salladı. "Hadi Lestrange, neden burada olduğunu ikimiz de biliyoruz, değil mi; olayların dışında kalmak hiç hoşuna gitmiyor."
Bellatrix ona şöyle bir baktı ve ayağa kalktı. "Tekrar geleceğim." dedi.
Zephyr de kalkarak onu başıyla selamladı: "Elbette, BELLA!" Son kelimeyi vurgulamıştı.
Bellatrix sinirle ilerledi, kapılar açıldı. Vampir efendisi tekrar koltuğuna oturdu. İçeri giren nöbetçi saygıyla eğilip, bekledi. Zephyr konuştu:
"Gönüllü gelsin!"
