Yazar notu: Diğer hikayelerimle karışmasın diye artık kullanmadığım Fanfiction hesabımı Aslaz hikayeleri için kullanmaya karar verdim. Yani artık hikayeler belli bir süre buradan gidecek. AO3'da Aslaz hikayelerim için pseduo hesap değil yeni hesap açmayı planlıyorum, ama o gelene kadar buradan devam edeceğiz.
*"Feeling Good" aynı zamanda Nina Simone'nin (aslında onun da değil de o kadar detaya giremeyeceğim şimdi ehhe) çok ünlü, benim de çok sevdiğim ve bu hikayemizin konseptine çok iyi gideceğini düşündüğüm bir şarkı. Bu hikayede bu şarkının Michael Buble versiyonu ortaya çıkacak. Bu sebeple adını direkt İngilizce olarak kullanmaya karar verdim çeviri yapmaktansa.
Herkese iyi okumalar dilerim :)
Alışılmadık hal ve hareketler kuşku uyandırır, dikkat çeker. Umut'un hastane odasında, bir bacağım diğerinin üstünde, gözlerim saatte takılı, ayağım gerginlikle sallanıp bana gönderilen kaçamak bakışlara dikkatimi vermeyi reddederken bir tarafımda beynimin içinde bu şekilde dikkat çekici davranmamı kesmem için başımın etini yiyordu.
Diğerlerinde bugün birden bire ortaya çıkan gözlem yeteneği sadece Umut'a özgü değildi. Sorun bendeydi. Ben normal hal ve tavırlarımdan o kadar çok farklı davranıyordum ki gören herkes bende bir haller olduğunu anlıyordu.
Evden hastaneye geri dönen Cesur, başının ona özgü o lakayt yana eğişi ile beni tekrar süzüp, odanın öte tarafında oturan Yaman ve Rüya'ya yan yan gülerek bir bakış attı. "Bunda bir iş var ha," diyerek başıyla beni işaret etti. Dudakları hala gülümsüyordu. "Söylemedi demeyin."
Sinirle ona geri bakış atarken kasıklarımın iyice kasıldığını hissettim. İçtiğim ilaç iyice etkisini göstermişti öğleden sonra. Kasıklarımda kasılmalar artmıştı ve midem de daha kötü bulanmaya başlamıştı. Yine de hissettiğim heyecanı bastırmaya yeterli değillerdi, ben ne acıları yitip yutmuştum zaten de, yan etkiler başka bir şeyi daha hatırlatıp beni geriyordu. Akşam oluyordu. Birazdan alarmım çalacak, hap çiftinden ikincisi almam gerecekti ve ben hala hastane odasında tıkılıp kalmıştım, bir yere de gidemiyordum. Çünkü o ilaçları alma vaktinde önce de Alaz beni güneşin batışını da kaçırmayalım diye yemekten önce almaya gelecekti.
Camdan dışarı bir bakış attım. Güneşin batmasına en az daha iki saat vardı ama bu gidişle hazırlanmak için bana hiç vakit kalmayacaktı ve ne Rüya ne de Yaman gitmek için ne bir hareket ne de bir istek gösteriyorlardı. Öğleden sonra ben eve dönmek için Cesur'u geri beklerken gelmişler, o zamandan beri de odada bizimleydiler.
Gözlerim batmaya doğru yoluna çıkmış güneşten dönerken neredeyse 'hasta ziyaretinin de kısası makbuldür, hadi bakalım' diyerek yeni çifti odadan def etmek gelse bile yine kendime son dakikada tutmayı başardım. Saate baktım. 16.30. Alaz'ın beni almasına bir buçuk saat vardı. Notta altıda hazır o demişti. Bizim yeni ev hastaneye yakındı. Yarım saatte minibüsle gitsem, hazırlanmam için en az bir saat bana kalırdı. Şimdi belki de normalde fazla evhamlı ve telaşlı gelebilirim ama eğer dün geceyi metazori olan yaptığımı saymazsak, hayatımda ilk defa gerçek anlamda bir erkek beni yemeğe çıkartıyordu. Zaten dün akşam da teknik olarak yemeğe çıkmamıştık zaten. Bara gitmiştik, sonra Alaz bana evde kendi yemek yapmıştı diğer yaptığımız tüm şeylerden önce ama teknik olarak hala yemeğe çıkmamıştık. Ben detaylara çok önem veririm. Nasıl şeytan ayrıntıda gizliyse, bazı şeylerde detaylarda gizlidir çünkü. Bazı anlamlar, bazı bilinmezler.
Ben kimim biliyor musun, Asi? Ben seni görenim.
Hatırlayınca süit odada koltuğun altına telaşla sakladığım gülümü ve notumu Yamanlar geldiğinde, ateş bastı, yüzüm iyice kızardı. Biz Alazla, dün gece her ne kadar şimdi hatırlamasam da birlikte olduğum adamla ki spermleri hala içimde geziyor olabilir, detaylarda birbirimizi fark edip, tanımıştık. Ondan bu aralara detaylara her zamankinden bile daha çok önem veriyor olabilirim. Son düşüncem ile karnım ile kasıklarım aynı anda kasıldı, bacaklarımın arası dünden kalan belli belirsiz sızı ile atarken. Tüm gün benimle kalmıştı o sızı. Çok değişik bir duyguydu. Hayatımda ilk defa sevişmiş olmaktan geriye kalan tek gerçek o vardı aslında, bir de bölük pörçük parçacık şeklinde anılar ve hisler.
Bir de bana gönderdiği gül ve yazdığı not, ama onların sevişmemiz ile direkt bir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Yani hiç değilse öyle olduğunu zannetmiyorum. Yüzümü iyice bir ateş basarken bölük pörçük anılarımı ve sabah nasıl kollarının arasında çırılçıplak yerde uyandığımı, saate tekrar bir bakış daha attım, zamanın yeteceğini kendi kendime fısıldayarak.
İçimde daha da büyüyen derin bir endişe vardı. Hazır olamamak, bir şekilde yine dünkü gibi savruk bir halde karşısına çıkma telaşı belki de. Bilemiyorum. Dün akşam bayağı bir hazırlanmıştım ama boşlukta sallanan, düşmemek için uğraşan, ne yapacağını bilmez bir haldeydim. Yine aynı Asi gibi karşısına çıkmak istemiyordum dün geceden sonra belki de. Alaz notunda çok kesindi, bir şeyler sanki içinde oturmuş gibi. Ben de öyle olmak istedim. Çok iyi ayrılmıştık zaten de ama tekrar yemeğe çıkacağımızın düşüncesi ilk şaşkınlık ve sevinçten sonra zaman geçtikçe beni bir yay gibi germişti.
Gözlerim saatte, ayağım daha hızlı sallanmaya başladı. En az bir saatim vardı. Yeter hazırlanmaya, Asi, diye kendimi teskin etmeye çalıştım. Zaten ne yapacaktım? Yeniden elbise dikecek halim yok. Hem zaten Alaz dışarıda oturacağız demişti. Üstüne kalın bir şeyler giy. Yeni evin giysi dolabında bir dolu kazak vardı. Onlardan birini çekerdim üstüne, altına da bir kot falan. Bu sefer çok abartmayacaktım dün geceki gibi. Bir kazak, bir kot, bir palto. Altına belki topuklu bir bot falan giyerdim ama o kadar. Abartma yok.
Alaz'a öğlen notu geldikten sonra akşam beni yeni evden almasını yazmıştım Whatsapp'tan, oraya döneceğimi bilerek. O da tek kelime etmeden tamam demişti. Ne başka bir şey vardı, ne başka bir açıklama yanında. Sadece kuru bir 'tamam'. Ne istiyordum başka emin değilim ama 'tamam' bir tuhaf gelmişti, belki de ondan sonunda tekrar gerginleşmeye başlamıştım. Notu daha bir sıcak samimiydi. Orada hiçbir takı, hiçbir tamlama kullanmamıştı Alaz, ama tek kelimelik onaylama cümlesine bakarken keşke bari 'asi kız' ekleseydi diye içimden geçirmiştim. Canım gibi kelimeler beklemiyordum zaten Alaz'dan. Onları sadece laf sokarken ya da kinaye için kullanırdı ama kuru bir 'tamam' da bir garip gelmişti işte.
Ya da bilmiyorum, belki fazla kuruntu yapıyorum.
İnsan ilk defa hayatında biri ile yemeğe çıkınca, özellikle de dün akşam beraber olduğu erkekle, işler biraz garipleşiyor işte. O anda bir şey daha anladım. Alaz ile yaşadığımız her ne ise ki hala ne olduğunu kavramıyorum, tanımlamak hala çok zor, ama aramızdaki her neyse düz değil, tersten gidiyordu. Kavga etmeden ilk önce öpüşmüş, daha yemeğe bile çıkmadan bara gitmiş sonra da öyle ya da böyle sonunda sevişmiştik. Şimdi de yemeğe çıkacaktık ilk defa. Yani bayağı bir tersten gidiyorduk.
Bacaklarımdaki garip sızıyı hissederken acaba bu akşam yine yatakta mı bitecek diye düşündüm. Dudaklarım bir gülümseme ile istemsizce aralandı. İtiraf etmem gerekirse bir yandan da sürekli onu merak ediyordum. Bende prezervatif yoktu. Ben onu saklamam gizli saklı köşelerde ama Alaz yanında bir tane getirecek mi diye merak etmedim desem gün boyu yalan söylemiş olurum.
Düşüncelerim iyice uygunsuz ve büyük ihtimal ile daha da tehlikeli yerlere giderken, yine kendime sinirlenmeye başladım. Niye merak ediyordum ki? Bu sefer yatağa atlamaya niyetim yoktu. Dün gece bir istisnaydı. Öyle gelişti. Boşluğuma geldi. Şimdi iyice azmış gibi ikinciye yatağına girmeye niyetim yoktu. Çok da uğraşmama gerek kalmadı ama. Sen zaten dünden razıymışsınız yoldan çıkmaya.
Dünkü sözleri bana takılmak içindi, biliyordum, ama yine de içinde bir yerler olayların daha da ters istikametten gitmesini istemiyordu.
İçimdeki endişe ve kuruntular, heyecan ve hormon ilaçlarının etkisi ile iyice gerginleşirken ayağım da daha hızlı sallanmaya başladı. Rüya ile Yaman'a tekrar bir bakış attım ve acaba şimdi kalksam daha mı fazla normlarımın dışında davranmış olurum diye merak ettim. Ya da Rüya ile Yaman'ı postalasam bir şekilde hastaneden. Oturacakları, çay içip takılacakları tutmuştu ikisinin de. Alaz duysa herhalde hoşuna giderdi diye düşündüm dudaklarım iyice bir gülümseme ile aralanırken. Herhalde. Rüya ve Yaman hala aramızda hassas bir konuydu, ama yine de hoşuna gider diye düşündüm.
"Bak bak şimdi de kendi kendine gülüyor," diye gülerek seslendi Cesur, yana doğru iyice kaykılarak. Elini de bana doğru sallıyordu. Kendime geldim. Gülümsemeyi bıraktım. "Tipe bak."
"Ne var lan tipimde?"
"Bilmem, sen söyle artık, kız biraderim," diye cevapladı Cesur aynı dalgacı ses tonuyla. "Yok yok, kesin var bir iş var sende bugün."
"Cesur, oğlum, rahat bırak kızı," diye araya girdi Yaman. "Gülüyor işte, ne istiyorsun?"
Kolu Rüya'nın omzunda gülümsüyordu. Hayatından gayet memnun. Niye olmasındı ki zaten? Hayat Yaman için hiç olmadığı kadar iyi gidiyordu. Ailesini bulduğu yetmemiş gibi bir de üstüne üstlük hayatının aşkını da bulmuştu. Yanındaki diken olan Alaz bile artık ona alışmaya başlamıştı, dün kendi de itiraf etmişti. Ali abisi ile derdi bitmemişti ama Yaman'ı kanıksamaya başlamıştı. Yaman Efendi'nin keyfi yerinde olmasın da kimin olsun?
İçimde yükselen kıskançlık duygusunu zorlukla bastırdım. İstemiyordum hala böyle hissetmek ama yine de engel olamıyordum. Bu sabah çok iyi, çok mutlu hissetmiştim Alaz'dan ayrıldıktan sonra ama yavaş yavaş hayatımdaki eski acılar ve gerçeklikler geri gelmeye başlıyordu sanki. Belki de dün gece yaşadığım rüyadan uyanıyordum. Alaz'ın notunu hatırlattım kendime. Bunların sırası değildi.
"İyi hissediyorum sadece," dedim umursamazca omuz silkerek ve sabah Umut'a söylediklerimi tekrarladım. "Hava çok güzeldi bugün. Ondandır."
"Havadan?" diye sordu Cesur tek kaşını iyice sorgulayıcı kaldırıp. Tek elini de havada kaldırıp döndürüyordu. "Havalar nasıl olursa olsun sizin havalarınız güzel olsun tarzında havalardan mı?"
Cesur'un sorusundan sonra Rüya bile sesli bir şekilde gülerken ben bıkkın bir şekilde iç çekerek pis bir bakış attım erkek biraderime. Artık daha fazla dayanamayarak tam kalkıp gidecektim ki bu sefer de Umut sırtımdan hançerledi.
"Ben galiba Asi abla neden bu kadar mutlu biliyorum," dedi yatağında mutlu mutlu yatarken gülerek. "Sabahtan beri böyle ama Asi abla'nın bence gizli bir hayranı var. Bugün gül bile gönderdi."
Hastane odasının içinde bir sessizlik oldu, hepimiz birbirimize baktık. Cesur ve Yaman'ın gülümseyen suratlarına bir ciddiyet gelirken ortam daha da gerildi.
"Gül mü? Ne gülü?" diye Yaman sorgularken yavaş bir ses tonu ile herhalde Rüya yanında diye kibarlık yapıyor, içindeki öküzü ortaya çıkartamıyor diye düşündüm. Şu ana kadar normalde eğer Rüya olmasa çoktan ayağa fırlamış, üzerime doğru gelerek beni sorgulamaya başlamış olurdu.
Cesurda ama bu tarz bir çekince yoktu. O çoktan ayağa kalkmış, bana doğru çatık kaşlarla bakıyordu. "Kim lan o dingil sana çiçek miçek gönderiyor?" diye hızlıca konuştu. "Tanıyon mu?"
Umut'a baktım. İçimden kızmak geldi ama birden öyle afallamış ve üzgün göründü ki gözüme, kıyamadım yine. İyi bok yedin, ablacığım, demekle yetindim içinden. Üstüme tam iki tane kıskanç koruyucu saldın tam giderayak.
Şimdi artık ortamdan bir açıklama yapmadan sıvışmam mümkün değildi. Ölürlerdi de iyice deşmeden, anlamadan bırakmazlardı, sahiplenici korumacı tarafları batasıcaların. Korunmak, sahiplenilmek güzeldir, kız kardeş olarak bile ama böyle durumlarda gerçekten insanı çok bayar, insan uğraşmak istemez.
Özellikle tüm dengelerim zaten içtiğim hormon hapları ile darmaduman olmuş ve hali hazırda hayatımdaki ilk akşam yemeği davetine bir erkekle geç kalmak üzereyken.
"Evet, ne var?" diye başladım omuzlarımı defans pozisyonuna geçerek dikleştirirken. Bazen en iyi savunma saldırıdır. Daha onlar ne olduğunu anlamadan sen atağını yaparsın, sürpriz elementini de yanında olmuş olur.
"Ne oldu?" diye devam etti alayla. "Beni de bir erkeğin beğenip çiçek falan gönderebileceğini hiç mi düşünemediniz? Neyim ben? Mahmut Emmi mi?"
Ben atağa geçip gözlerinin içine bakarak aramızda yıllardır görmemezlikten geldiğimiz konuyu açık açık ortaya dökünce ikisine de kal geldi. Alaz'a bile çok itiraf edememiştim ama her ne kadar bir yanım yuvanın 'dişi aslanını' oynamayı sevse de, arkalarını toparlamayı, kendimi işe yarar hissetmeyi, benim de bir kadın olduğumu sadece karınları acıktığında ya da elbiselerinin çitilenmeye ihtiyacı olduğundan hatırlamaları canımı yakıyordu yine de. Çok fazla takılmamaya çalışırdım hep, zaten reddedilmeyi, beğenilmemeyi kanıksamıştım ama dün akşamdan sonra belki de bir şeyler değişmişti.
Yılların verdiği pis kalıntılar, irinler kalbimin derinliklerinden çıkıyordu meydan okuyarak.
"Yok öyle değil," diyerek hemen çark etmeye başladı Yaman. "Birden söyleyince sen şaşırdık o kadar."
Rüya mutluca gülümsedi. Yalan göremedim gözlerinde, sahici. "Ben bu zamana kadar gizli hayranlarından kapına çiçek yığılmamasına daha çok şaşırdım açıkçası. Bazen öyle bir bakıyorsun ki gözlerinle döver gibi çok seksi oluyorsun."
Yaman ve Cesur birbirlerine bir bakış attılar, yanakları bile kızardı. Sanırım daha önce hiç kimse bana seksisin dememişti. Alaz bile. Rüya'dan duymak bana bile garip geldi. Benimde yanaklarım kızardı.
Rüya gülümsedi kafasını sallarken. "Hadi ama… Asi hayatımda tanıdığım en seksi kızlardan biri olabilir," diye gülerek söyledi.
"Tabi bizim Asi'miz de çok güzel," diye söze başladı Cesur, durumu toparlamaya çalışırken, "Ama tabi biz hiç ona o gözle bakmadığımız için..."
"Alakası yok," diye sözünü kesti Rüya umursamaz bir el hareketi ile. "Ben lezbiyen ya da biseksüel değilim ama çok beğeniyorum Asi'yi. Bir kadını beğendiğinizi söylemek için onu beğenmenize gerek yok."
Rüya'nın sözleri karşısında Yaman da Cesur da afalladı iyice, yanakları daha da kızardı ama karşı da çıkamadılar. İçlerinden herhalde 'olur mu öyle şey lan' diye bağırıyorlardı da işte Rüya söyleyince tersleyemediler.
"Biz Çağla ile çok beğeniyoruz tarzını," diye devam etti Rüya bana doğru iyice dönerek. "Hatta Çağla saçlarının yanına senin örgülerden yaptırmayı bile düşünüyor bu aralar. Bizi de götürsene."
Ne yapacağımı bilemeden durdum. Konuşmanın gidişatında ben de kopuyordum artık. Bana bile fazla uçuk gelmeye başladı. Acaba yine bir şeyler içtim de hayal mi görmeye başladım diye düşündüm bir an.
"Kuaför yapmadı benimki," dedim. "Bir arkadaşım var, o ördü. Kuaföre harcayacak param yok benim."
Rüya attığım taşa alınmadı bile. Güldü tekrar. "Tamam. O zaman bizim kuaföre hep birlikte gideriz. O da senin örgüleri görür, Çağla'ya yapar. Ben de belki bir renk attırırım uçlarına, mavi falan. Bu aralar çok trend."
Konuşmamızın yönü iyice saparken ben de şaşkınlıkla Rüya'ya baktım. Rüya ve mavi saç o kadar birbirinden iki ayrı konseptti ki kafam almadı.
Yaman da aynısını düşünmüş sanırım ki dayanamadı sordu, "Saçını maviye mi boyatmak istiyorsun?"
"Bilmem," diyerek omuz silkerek cevap verdi Rüya. "Belki. Daha tamam kararımı vermedim. İnsanın canı ama bazen değişik bir şeyler yapmak istiyor."
Bu sefer hak verdim. Sanırım onu dünyada en iyi anlayan insanlardan biri olabilirim şu anda bu konu için. Garip, anlamsız bir şekilde aramızda karşılıklı anlayıştan doğan bir bağ oluştuğunu hissettim Rüya ile. Birden bire ve gelişi güzel. Bir anda parlayan ufak bir kıvılcım. Çok doğal. Alaz ile aramda oluşan garip bağın başka bir şekilde tezahürüydü belki de bilemiyorum. Ama olmuştu, hissettim.
Gülümsedim. "Evet, istiyor," diyerek onayladım.
"Ee—" diye sordu bu sefer Rüya o da bana gülümserken. "Tanıyor musun bu gizli hayranı? Burasını da bildiğine göre seni bayağı yakından tanıyor olmalı."
Kendimi hiçbir fikriniz bile yok diye düşünürken buldum. Birden bire garip bir oyun oynuyormuşum gibi bile hissettim. Zaten aramızda Alaz ile gizli kapaklı cereyan eden…durumların bu hali bir şekilde hoşuma da gitmiyor desem de yalan söylemiş olurum. Ben öyle karmaşayı falan sevmek, gizli kapaklı işler de tüylerimi diken diken eder çünkü genellikle altından mutlaka bir bok çıkar temizlememiz gereken ama Alaz'la olanlar farklıydı. Bize özel, pislikte yoktu içinde.
"Tanıyorum," diye itiraf ettim iyice gizemli gülümserken. İyice havaya mı girmiştim artık oynadığım oyundan bilmiyorum ama Cesur ve Yaman faltaşı gibi açılmış gözlerle bana baktıklarında kendimi daha da eğlenirken buldum. "Hastanede tanıştım."
Yalan da sayılmazdı aslında pek. Hastanede tanışmamıştık, yolda az kalsın Yaman'da bir araba dolusu dayak yemesine ramak kala ilk önce görmüştüm Alaz'ı ama o kadar detaya inmeye de gerek yoktu.
"Onun da kardeşi hastanede, kalp rahatsızlığı var," diye devam ettim aynı şekilde doğruları yalanların içinde saklayarak kendime yeniden bir hikaye kurgularken. "Kafeterya da karşılaştık. Bana kahve ısmarladı."
Bu da yalan değildi. Çağla'nın hastanede kaldığının günün gecesi onlar hastaneye geri döndüklerinde kafeteryaya gidip kahve içmiştik. Ben ilk önce çay almıştım ona ayılması içine inadına kahve isteyince, Yaman da gelince o hepimize kahve getirmişti. Yani tek anlamda yine baş başa değildik ama dediğim gibi o kadar detaya gerek yok.
"Oooh," diye güldü Rüya sözlerimden sonra. "Sonra da gül geldi diyorsun yani." Hala gülüyordu. "Ee ama siz olmuşsunuz."
Omuz silktim ama sonra üzerime başka bir yürek yeme hali geldi herhalde, ya da hala kanımda biraz dünkü içtiklerimin etkisi vardı, cesaret ile esriklik halim de devam ediyordu. Çünkü bundan sonra ağzımdan çıkacakların başka bir açıklamasını ben bile bulamadım.
"Öyle galiba," diye tasdik ettim Rüya belli belirsiz. "Ne olur bilmem sonunda ama bu akşam yemeğe davet etti beni, ben de kabul ettim. Akşam altıda buluşacağız."
Kelimeler ağzımdan döküldüğünde ne kadar doğru konuştuğumu da o zaman anladım. Ne olur bilmiyordum hala aslında. Kabul etmiştim ama akşam ne olacaktı, ne konuşacaktık yemekte en ufak bir fikrim yoktu. Konu Alaz olunca gerçekten de öngörülebilirlik sıfır oluyordu. Yemekte dün olanlardan tek kelime bile bahsetmeyebilir ya da benimle tekrar yatmak istediğini bile söyleyebilirdi. O kadar dengesizdi Alaz.
Zaten kabul bile etmemiştim düşününce aslında tam olarak. Çünkü tam olarak sormamıştı Alaz. Akşam altıda hazır ol demişti sadece. Bir an garip bir şekilde sinirlendim acaba bir mesaj atıp iptal etsem bile düşündüm. Hayvan herif. İnsan ilk önce benimle akşam yemeğe çıkmak ister misin falan diye sorar. Dün gece da onu yaparız, buraya gideriz diye konuştu durdu zaten tüm akşam. Sanki benim onu reddedileceğim bir dünya olasılıkların dışındaymış gibi.
Koskoca Alaz Soysalan sokak kızı Asi'yi yemeğe çağırıyor işte. Ben kimim ki onu reddedeceğim? Benim ne haddime?
Sinirlerim iyice gerilirken acaba hormon haplarımı iyice dengemi bozdu diye düşündüm çünkü akşama doğru yaklaştıkça duygu durumum bir o yana bir bu yana aynı Alaz gibi dengesizce salınıyordu. Kendime hakim olmaya çalıştım Rüya kafasını gözleri kocaman açılmış bana sallarken.
O zaman fark ettim Yaman ve Cesur şok içinde bana bakıyorlardı tek kelime etmeden. "Ama sen burada ne yapıyorsun, Asi?" diye sordu Rüya aramızdaki sessizliği bozarak. "Akşam altıda buluşacaksanız geç kalıyorsun. Saat neredeyse beş. Daha hazırlanmamışsın bile."
İçimden birden böyle gideceğim ben diye terslemek geldi. Ne diye hazırlanacaktım ki zaten? Alaz beyefendi kimdi ki beni akşam yemeğe çıkartmaya tenezzül etti diye yine süslenip püslenip hazırlanacaktım? Madem bir sokak kızı ile yemeğe çıkmak istiyordu, sokak kızıyla çıksın. Görelim bakalım hem tam olarak neyi istiyor Alaz Efendi.
Tam bu şekilde cevap verecektim ki Yaman birden artık herhalde dayanamadı ayağa fırladı. "Bi dakika, bi dakika," diye söylenmeye başladı.
Yaman'dan cesaret alan Cesur'da ayağa kalktı Yaman devam ederken. "Madem akşam seni yemeğe çıkartmak istiyor, gelsin ilk önce görelim. Tanışalım. Kimmiş bakalım. Ben kardeşimi öyle tanımadığım herifle akşam dışarı göndermem!"
Al işte, Asi, kızım, iyi bok yedin. Aferin, diye kendime söylenirken kıyafet seçimim ve Alaz'ın seçimleri hakkında tüm düşündüklerim de kafamdan silindi gitti.
Kafamı salladım. "Yaman, istersen abartma," diye cevap verdim dişlerimi sıkarak. Rüya'da ters ters bakıyordu şimdi Yaman'a.
"Yok olmaz!" diye kestirip attı Yaman hemen umursamanda sonra eliyle telefonumu işaret etti. "Çabuk, çağır gelsin. Alalım ifadesi bi ilk önce."
"Of Yaman, ya, salak salak konuşma! Gelsin bir de istesin çocuk beni sizden oldu olacak!"
"ASİ! Başlatma şimdi istemenden falan. Çağır dedim, gelsin."
"Ya alt tarafı bir yemek yiyip, gelicem. Ne konuşması, ne tanışması ya!"
"Asi, kızım, sen neden istemiyorsun bu herifi görmeyelim?" diye bana doğru gelmeye başladı. Başını öne doğru uzattı. "Ne iş?"
"Ha, ben de tam onu diyecektim," diye araya girdi Cesur bize daha gelmeye başlayarak o da. Yaman'a bir yan bakış attı devam etmeden. "Bak ben diyom şimdiden. Bu bir şeyler çeviriyor. Haberin olsun."
"Ya siz iyice kafayı yediniz!" diye bağırdım yüzlerine onlara üstüme doğru gelirken. "Sizin dengeleriniz şaştı. Bir yemek yiyip geleceğim diyorum, utanmasanız GTB soracaksınız!"
"Soracaz tabii!" diye bağırdı Yaman gerisin geri. Odadaki ses desibeli iyice artıyordu. "Biz kardeşimizi sokaktan bulmadık!"
"Hatırlatırım, aynen sokaktan buldunuz!"
"ASİ! DELİ ETME BENİ! Çağır gelsin."
"ÇAĞIRMIYORUM!"
"YETER!" diyen Rüya'nın son desibel çığlığı odadaki tüm bağırış çığırışlarımızı bastırdı. "Yaman, yeter! Rahat bırak kızı."
Emir büyük yerden gelince odada birden bire oluşan sessizlik daha da büyüdü, büyüdü, gerildi. Yaman bir adım geri çekildi aldığı komutla ama hala ateş çıkan gözlerle bana bakıyordu. Kimle bulaşacağımı söylemeyişim iyice sinirlendirmişti onu. Rüya aramıza girip krizin tam anlamıyla kontrolden çıkmışını önlemişti ama ikimiz de öfkeliydik. Allak bullak olup ne hissedebileceğimi bilemedim.
Ne diye bu kadar sinirlendi, ne diye bu kadar gerildik anlamadım. Sevmiyordu beni biliyordum, kız kardeşi gibi görüyordu, onu da artık kabul etmiştim. Rüya'ya aşıktı onu da kabul etmiştim zorlaya zorlaya kendimi ama tüm herkesin içinde olanlar taşıyabileceğimden daha ağırdı.
Sinirden ve karmaşadan karnıma ağrılar girerken, yapabileceğim en iyi şeyi yaptım. Kaptım ceketimi koltuğun tepesinden kendimi odadan dışarı attım. Daha fazla aynı alanda kalmaya dayanamazdım. İyice allak bulak olmuştum, kafamdaki her şey de tekrar karman çormandı. Tepkilerine, davranışlarına ne anlam verebiliyor ne çözebiliyordum. Çağla ile de olsa aynısını gibi davranır dedim kendi kendime, sana özel değil Asi ama yılların vermiş olduğu beklenti ile kendini kandırma, umut etme hissi yine gelip yakalamıştı. Umut da beklenti gibi berbattı bazen. İnsanı iyice alt üst ediyordu.
Artık kafamın Yaman yüzünden karışmasını da istemiyordum, ama benim isteklerimin bir önemi de yok gibiydi. Kafam kendi halinde takılıyordu. Bir gece Alaz'ı yatağa atıyordum diğer günde Yaman ile bir kavga bile beni tekrar alt üst ediyordu. Sabahtan akşama kadar olan ruh halimi hatırladım, sanki başka biri yaşamıştı tüm güzel duyguları, başkası iyi hissetmişti benim yerime tüm gün.
Sıçayım böyle işin içine, diye kendi kendimi mırıldanırken ceketimi giydim, hastaneye terk ettim. Daha başlamadan akşamım bok olmaya başlamıştı bile. Kim bilir belki gecenin kendisi nasıl geçecekti. İçimdeki tüm heyecan ölüyordu yavaş yavaş. Bir yanım iyice salarken diğer yanımda iyice sinirleniyordu.
Az kalsın çıkarıp telefonu cebinden minibüse doğru yürürken Alaz'a mesajı atacaktım ama yapamadım. Belki de cesaret edemedim. Bir yanım da korkuyordu çünkü. Eğer şimdi reddedersem onu, iptal edersem date'imizi bir daha hiç görüşmeyebilirdi benimle, aramızda olan her ne ise başlamadan bitebilirdi. Alaz'ın tersi de çok pisti, öfkesi ve kini de. Bizzat görmüştüm zaten boyutlarını da yıkıcılığını da dün gece. Yapar mı yapmaz mı emin olamadım, ama cesaret edemedim işte. Belki de sadece istemedim, bilemiyorum. Hastanede yaşadığım tüm karmaşaya rağmen öteki tarafımda hala buluşmak istiyordu onunla. Yazdığı o nottan sonra onu görmek. Bana nasıl davranacağına, nasıl benimle konuşacağını görmek. Notu öyle içten, samimi ve yakındı ki aynı duygu geceki gibi, her yanımla delice çekiliyordum hala ona. Beni defalarca kollarına atan, dudaklarına yapıştıran karşı koyması imkansız bir çekim, ya da itiş.
Kim kandırıyorum ki? Şu hastaneden odasından kanlı bıçaklı bile çıksam Yaman'la yine de giderdim Alaz ile yemeğe. Kendini kandırmanın alemi yok. Yararı da yok. Ben bazen gerektiğinde kendime de yalan söylerim ama bu konu yalana gerek olmayacak kadar berraktı içimde artık.
Kafam iyice karışık ama hiç değilse biraz daha berrak yeni eve geri döndüm. Kapıyı açıp boş soğuk eve girerken acaba ne zaman eski ev, yeni ev kavramlarını hayatımdan çıkaracağım diye sorguladım. Hala alışamamıştım ama zaten insan bir günde alışamazdı herhalde. Daha akşam evde uyumamıştım bile. Belki zamanla alışırdım.
Üst kata odama çıkarken aklımdan hastanede geçenleri tüm kararlılığımla uzaklaştırdım. Aynen dün geceki gibi iyi bir gece geçirecektim, hayatımda ilk beni gerçekten arzulayan ve isteyen, benden bir parçayı gören bir insanla yemeğe çıkacaktım. Ölürüm de Yaman ve Cesur'u saçmalıklarının ve diğer hissettiğim karmaşaların gecemin içine etmelerine izin verirdim.
Yıllardır giydiğim kalın gri kot ceketimi ve kat kat lahana giysilerimi çabucak fırlatıp attım ve duşa koştum. O kadar geç kalmıştım ki hepi topu yarım saatim kalmıştı altı olmasına. Artık olduğu kadar olacaktı. Dün geceki gibi süslenip püslenemeyecektim ama takılmadım. Zaten planım da o değildi, bugün daha rahat, daha gündelik olacaktım. Her zamanki Asi gibi. Yani eski püskü giysilerim ile değil, onu da istemediğime karar verdim kafam berraklaşınca ama ben daha ben gibi. İçimde hala bir şey Asi gibi olmak istiyordu. Başkalarının kıyafetlerini giymiş başka bir insan gibi değil, kendim gibi.
O Asi'yi görsün istedim Alaz da bu akşam yanında. Onu…bilsin.
Hızlıca yıkandım, paklandım. Saçlarımı düzleştirmeye zaten vakit yoktu dünkü gibi ama olsa idi onu da yapmazdım. Her zamanki Asi asla saçlarını düzleştirmezdi. Belki yeniden yapardım onu, ama bugün değil.
Aynı hızla saçlarıma yumuşak köpükten sürdüm, kurutmadan bıraktım. Hem dalgası daha güzel, daha doğal oluyordu öyle hem de uğraşmaya vakit yoktu. Hava soğuktu ama ben alışığım. Kış en beteridir sokaklarda, en beterin beteri ama acı patlıcana kırağı çalmaz. Dolaba doğru gidip hızlıca kazakları ve kotları karşılaştırmaya başladım. Kotlara bakarken kalın ama dar bir deri pantolon gördüm, beğendim. Kot yerine onu giymeyi karar verdim. Ben deri pantolon ya da tayt giymem ama daha çok benim tarzımdı. Daha uygun. Kottan da daha havalı. Alaz kim bilir beni nereye götürecekti, kot ile yanında köylü köylü durmak da istemedim.
Kazakların olduğu bölümde kopkoyu zümrüt yeşili çok güzel kadifeden bir üst gördüm. Dar, tek omuzu açık çok havalı bir şeydi. O kadar beğendim ki diğer üstlere bakmadan hemen çektim aldım. Kadife kumaş yumuşacık ve parlaktı. Koyu zümrüt yeşili sanki gerçekten de zümrütten dokunmuş gibi parıldıyordu giyinme odasının loş ışığında. Kendimi bu üst ve deri pantolon ile Alaz'ın yanında lüks bir restorandan kol kola hayal ettim. Dudaklarım hemen gülümsedi. Keyfim iyice yerine geliyordu ama daha fazla şapşal hayal kurarsam gerçekten de geç kalacaktım.
Hızlıca bornozu attım üstünden ve kadife üstü geçirdim. Sutyensiz. Kendi kendime kızım Asi sen yine belanı arıyorsun, diye söylendi ama yine de takmadım. Benim göğüslerim küçüktür ve bluzunda tek omzu yoktu. Omzundan çıkan askı tüm görüntümü çirkinleştirirdi. Sutyeni askısız da takabilirdim, askılar çıkıyordu ama onu da istemedim. Çirkin duruyordu sanki. Ya da ben daha içmeden yine kafayı buluyordum. Alaz paltomu çıkarır çıkarmaz anlayacaktı, hatta belki dışarıda oturup gün batışını izlerken meme başlarım bile olurdu ama umursamadım.
Bilerek yaptın derse her zaman inkar edebilirim ne de olsa. Kimseye o kadar da dürüstlük borcum yok.
Saçlarımın buklelerini bu sefer açık bıraktım. Saçımdaki uzun renkli örgü halatı zaten daha dün çıkartmıştım, bugün hiç takmamıştım. Kıyafetleri bitirince kalın topuklu bileklerde biten bir bot giydim, gittim aynanın karşısına hemen bir iki makyaj yaptım, bu sefer hatta biraz kuyruklu eyeliner bile çektim. Daha önce bir iki kez yapmıştım, çok zor olmadı.
Kapının zili çaldığından dünkü paltomu alıyordum. Bu sefer dünkü portföy çanta yerine de ufak dikdörtgen kutu gibi bir siyah çanta almıştım bugünlerde şu çok trend olanlardan. Elimde palto koşa koşa merdivenlerden indim "geliyorum" diye kapıya bağırarak.
"Geldim!" Kapıyı açtım ve Alaz'a baktım.
"Hoş geldin," diye karşılık verdi o da bana bakarak. Dudaklarında ufak bir gülümseme vardı beni baştan aşağı süzerken.
Lafı beni de gülümsetti nedense, komik gelmişti. Ya da dün geceki Alaz'ı görmek beni rahatlamıştı. Gülü ve notu geldiğinden beri hangi Alaz kapıda belirecek diye o kadar çok evham yapmıştım ki onu böyle görünce sakinledim. Hastanede olanların hepsi aklımdan tamamıyla uçtu gitti.
Gülümsemem iyice arttı. "Onu benim demem gerekmez mi?" diye sordum o hala beni baştan aşağı bir gram saklamadan süzerken. Sabahki kendini geri çeken adamda değildi artık, o daha içimi ferahlattı.
"Yani diyebilirsin," diye cevapladı. "Bana o da uyar."
Gözlerine baktım. "Hoş geldin."
Gözleri baştan aşağı beni iyice süzerken, adeta yiyip bitirdi. Bakışı özellikle memelerimde takılı kalmıştı bir iki saniye. Tam tahmin ettiğim gibi hemen anlamıştı sutyen giymediğimi.
Bakışı yüzümde bitince bu sefer o çok tanıdık yan gülümsemesini attı bana. "Hoş buldum."
Sanırım daha içmeden sarhoş oluyordum çünkü bakışını tuttum ve onun dün bana sorduğu soruyu tekrarladım. "Beğendin mi? Senin için hazırlandım."
Hemen anladı, içeri doğru sokulurken kapı aralığından, bakışı tekrar memelerime doğru kayarken. "Onu anladık zaten. Bayağı ortada."
Yanıma doğru iyice sokuldu, kapıyı kapatarak. Gözleri yine gözlerimdeydi artık. Yavaş yavaş üzerime doğru yürüyordu. Nefesimin hızlandığını hissettim o bana gözlerini kırpmadan bakarken.
"Beğendin mi?" diye yineledim arkam kapıyı yaslanırken. Alaz üstüme daha da çok eğildi başı dudaklarıma doğru eğilirken.
"Beğenmek ne kelime?" diye mırıldandı dudaklarımın üstünde. "Bayıldım."
Dudakları dudaklarımı buldu, öpüşmeye başladık. Paltom ve çantam ellerimden ayaklarının dibine düştü ellerim ensesinin arkasında kenetlenmeden önce. Duraksamadan karşılık vermeye başladım. Herhalde bu da beklenmedik değildi diye düşündüm. Dün geceki Alaz, dün gece olanlardan sonra aynı bu şekilde öperdi beni yine kendini tutamadan.
O beni iyice öperken eli yüzümde oynayıp derince inledim ağzının içinde. Bir dizi ile bacaklarımı aradı ben karşılık verince kendini iyice bacaklarımın arasına soktu.
"Bitirdin beni iki dakikada yine, Asi," diye mırıldandı boğuk boğuk omzum ve boynum arasında oyukta, dilinin ucuyla ıslak bir iz çizerken. "Halbuki ne yeminler ettim gelmeden dokunmayacağım bu akşam sana diye."
Güldüm sonra boş bulundum ağzımdan kaçtı, "Yok artık!"
Geri çekildi biraz, yüzüme baktı. Bir an kızdı, yine alındı sandım ama sinirlenmemişti. "Yok, çok ciddiyim valla. Bu akşam tam bir beyefendi gibi olacağım. Baştan çıkartamayacaksın beni kadın."
Galiba hayatımda ilk defa biri bana kadın diye bu şekilde seslendi. Hem azdım hem güldüm aynı anda. Öyle tatlı söylemişti ki yeniden öpesim geldi kollarım hala boynunda dolanıkken. O da beni öpmeyi kesmişti ama kolları hala belimdeydi, bırakmamıştı.
"Yani öpmeyeceksin bile mi?"
Başını yavaşça tekrar bana doğru uzattı. "Şimdi o söz gitti bir kez. Onun için yapacak bir şey yok artık."
Öpmeden beni güldüm yine sonra tekrar öpüştük. Yavaş yavaş, sanki dünyada başka bir şeyimiz, hiçbir acelemiz yokmuş gibi. Bir an acaba gitmesek mi hem böyle öpüşsek mi bile düşündüm ama Alaz sanki son düşüncemi duymuş gibi geri çekildi, eğildi, paltomu ve çantamı yerden aldı.
"Hadi, biraz daha oyalanırsak geç kalacağız," diye söyleyerek paltomu giydirdi. O anda aklıma geldi, elleri boştu. Çiçek getirmemişti. Bir yanım hayal kırıklığı hissetti. Belki gelirken getirir diye düşünmüştüm, merak etmiştim ama yapmamıştı. İçimdeki hayal kırıklığını bastırdım, güzel şeylere odaklandım.
"Güneş batar biraz sonra," diye devam etti bana çantamı geri vererek. "Manzarası çok güzel dedim ya. Kaçırırsan pişman olursun."
İlk defa yazdığı nota atıf yapmıştı, ama o kadar olağan ve doğal söylemişti ki bir şey diyemedim. Diğer yazdıklarından çok farklı çok sıradan söylemişti. Çiçeğin olmayışının getirdiği hayal kırıklığı biraz daha büyüdü içimde. Yine takılmamaya çalıştım, ama bir yanımda engel olamadı.
Düşen yüzümü hemen anladı. Anında görüyordu zaten beni. Ben seni görenim. Şimdi üstüme abanıp öpmüştü beni ilk gördüğünde ama hala beni ondan daha iyi görebilen yoktu. "Yok bir şey. Bir şey aklıma geldi sadece, ama önemli değil. Boş ver. Hadi gidelim. Geç kalmayalım."
Gözleri hala yüzümü inceledi bir iki saniye, sonra başını öne arkaya sallayarak onayladı.
Arabaya kadar sessiz sedasız yürüdük. Aramızdaki garip gerginlik sessizliğe dönüştü. İkimizde konuşmuyorduk artık. Gümüş grisi arabanın içinde girerken ona bakış attım. Siyah bir pantolon ve üstüne de açık kahve hafiften benimki gibi parlayan bir kazak vardı. Çok hoş gözüküyordu. Ten rengine çok iyi uymuştu. Acaba o da benim gibi daha günlük ama yine de şık bir şeyler gibi giymek istedi diye düşündüm. Kolyesini bile değiştirmişti. Bir kuşa benzeyen parlak sarı altın bir tane vardı boynunda bu sefer. Ustaca kırpılmış sakalları ve saçları yeni taranmıştı, anladım hemen. Kuaföre de gitmişti. Saçlarını ellerim dağıtmıştı ama yine de yapılı gibi duruyordu. Dıştan çok belli olmuyordu ama yine de özenerek hazırlanmıştı.
O da bir şey diyerek kendime telkinde bulundum. Bu aralar kendime olumlama basmaktan geberecektim.
Arabası bindiğimizde hala sıcaktı. Otoparktan çıkarken tek eliyle direksiyonu kırarken hareketi nedense çok seksi geldi. Sebebini bilemedim. Her şeyi çok seksi gözüküyordu gözüme zaten. Keşke biraz daha öpüşsek diye geçirdim içimden sonra onun kendine verdiği sözü hatırladım. Beni baştan çıkartamayacaksın kadın.
Ben de kendime verdiğim sözleri hatırladım gün boyunca. Nasıl da emindim kendimden gecenin sonunun bu sefer yatakta bitmeyeceğinden. Acaba dayanabilecek miyiz diye aklımdan geçirdim, o otoparkın yokuş çıkışından ustaca arabayı çıkartıp sokağa çıkarken. Ya bir erkeğin araba kullanmasında çok seksi bir şey vardı ya da ben bu gece daha içmeden yine zıvanadan çıkmıştım.
Bakışımı yakaladı. "N'oldu?" diye sordu. Dudakları kendinden memnun o bilindik gülümsemesi ile kıvrılmıştı yine. Anlamıştı onu kestiğimi hoşuna gitmişti. Şimdi de bana takılmadan bırakmayacaktı. Klasik Alaz.
"Beğendin mi sen de beni? Fenadan daha iyi olmuşumdur umarım bugün."
Güldüm. Dün akşam ona sen de fena değilsin demiştim, onu bile unutmamış. Lafı gelince soktu hemen geri. Adam da sadece katır inadı yok fil hafızada var. "Beğendim. En az 7'lik olmuşsun," diye ben de lafı geri oturttum. "Fena değil, idare ederden, kabul edebilir seviyesine çıkmışsın."
"Ooo puanlama yapıyoruz demek, Asi kız," diye daha da çok güldü. Gram alınmadı sözlerime. Yan bir bakış attı bana ara sokakta ilerlerken. "Ama dikkat et ben yaparsam fena yaparım."
"Sen de beni puanlayacak göt yok, Alaz," diye iyice meydan okudum.
Bir an araba daha da yavaşladı bana bakarken. Ara sokaktan ana caddeye çıkacaktık. Tam durdu, gözleri hala bendeydi.
"Doğru yok," diye kabul etti. "Dediğin gibi ben o kadar da salak değilim." Yol boşalınca tekrar gaza bastı, tek elle direksiyonu kıvırıp ana yola çıktı. Hala gördüğüm en seksi hareketlerden biriydi. "Zaten seni de puanlamaya gerek yok. Dört dörtlüksün."
Bu sefer dayanamadım bir kahkaha patlattım. "Alaz, yani bilmesem şu anda beni yatağa atmaya çalışıyorsun derdim."
O güldü, gözleri yoldaydı artık. Eli de konsola gitti, çalma listesini açtı. "Yok. Bizim aramızda o konu daha çok senin uzmanlık alanına giriyor, hayatım."
Soft bir müzik arabanın içini doldururken birden şaşkınca ona baktım. Bana hayatım diye çağırması mı daha çok şaşırttı yoksa 'biz' diye bir şey ortaya atması emin olamıyordum. Bizim ne tür bir 'biz' olduğumuz zaten belli değildi de onun kelimeleri bu kadar rahat ve olağan kullanması yine beni şaşırtmıştı. Ben daha ne olduğumuzu düşünmeye korkarken o rahat rahat 'biz' diyebiliyordu. İçeriğe takılmıyordum ama söyleniş şekli yine de beni afallattı.
Kendimi hızlıca toparladım. "Ay, gören de daha önce kimse seni hiç yatağa atmadı falan zannedecek," diye konuştum. "Sen de ne namus abidesi çıktın be, Alaz Efendi."
Doğrusu bir yanımda aramızda dün geçenlerin bu kadar basite indirgenip, günlük konuşmaya dalga geçmeye inmesine seviniyordu. Gerginliğim azalıyordu. Belki de Alaz da ondan yapıyordu zaten, daha da çok gerilmeyelim diye. Dün gece yaşadıklarımız hala o kadar fazlaydı ki o fazlalığı bir şekilde üstümüzden atmamız, sıradanlaştırmamız gerekiyordu. Bu sabahtan beri Alaz zaten hep aynı şeyi yapmaya çalışıyordu. Bana kendimi normal hissettirmeye.
Yavaş yavaş arabayı sürerken bana baktı. "Sen bana Alaz Efendi deyince uyuz oluyorum, biliyor musun? Cesurla falan konuşuyorsun gibi geliyor."
Güldüm. Sesinde hala ne öfke ne sertlik vardı. "Ne diyeyim o zaman peki?" diye sordum.
İşaret parmağını havaya kaldırdı düşünmüyormuş gibi yaparak. İkimizde şimdi oyun oynuyor gibiydik. "Alaz çocuk, nasıl? Ya da Alaz oğlan. Alaz efendiden daha iyi bir tınısı var."
"Hmm. Alaz oğlan daha iyiymiş. Tamam. O zaman düzeltiyorum. Sen de ne namus abidesi çıktın be, Alaz oğlan."
Başını salladı aynı oyun içinde. "Tamam. Daha iyi."
"Beğendiğine sevindim."
Bir süre sessiz kaldık arabanın içinde. Soft müzik hala çalıyordu arkamızda. Trafikte yoğunlaşıyordu. Birden bana baktı. "Diğer hapı aldın mı?" diye sordu.
Ne dediğini hemen anladım. Kafamı salladım. "Yok. Yanımda. Daha zamanı var. Sekizde alacağım."
Başını salladı yine. Aramızda yoğun bir sessizlik vardı bu sefer. Oyunlar, laf atmalar, takılmaların örtemeyeceği ya da normale döndürmeyeceği yoğun bir şey. "Nasıl geçti günün? Çok çarptı mı? Nasılsın?" Bir an es verdi. "Merak ettim tüm gün."
"Merak ettiysen neden sormadın?" diye karşılık verdim. Durma noktasına gelen trafikte bana baktı tekrar. Bu kadar açıkça sormam belki de onu da şaşırttı. Yüzünde afallamıştan çok ama inceleyici, sorgulayıcı bir ifade vardı. Anlamaya çalışan. "Tüm gün tamam dedin sonra sustun," diye belirttim. Artık salağı oynamak istemedim. Açık açık söyledim.
"Biraz rahat bırakmak istedim seni sabahtan sonra," diye cevap verdi. Sonra kafasını azıcık sallayarak gülümsedi tekrar yola bakarken. "Daha ilk dakikadan baymayayım dedim. Zaten başında yeteri kadar ifrit var."
Son söylediği kısmı dikkate almadım, Yaman'a yine taş atmıştı ama diğer kısmını ben de tahmin etmiştim zaten. Kabul ettim. Sesi de dürüst geliyordu. Şüphe etmiyordum sözlerinden, inanıyordum. Sözlerinin altında başka anlamlar aramamak, kendimi tekrardan beklenti sapağına sokmamak için uğraştım ama bir yanım yine de kafamda kurmaya, altını deşmeye başlamıştı. Daha ilk dakikadan… Yine belirsiz sıfat ve zarflarla konuşuyorduk, ama sözlerinin altında sanki yeni bir ilişkiye başlamış bir çift gibi konuştuğunu düşünmekten de kendimi alıkoyamıyordum. O kadar uzun boylu düşünmek hiç mi hiç istemiyordum ama işte kendine zor engel olabiliyor.
Derin bir nefes verdim, kafamdaki belirsiz sorular yığını yerine ilk sorduğu soruya cevap verdim. Orası kesindi hiç değilse. "İyiyim. Biraz karnım ve kasıklarım ağrıyor ama çok değil. Mide bulantısı da çok yok. Üstüne falan kusmam yani, merak etme."
Başını sallayarak onayladı. "İkincisinden sonra kendini kötü hissedersen söyle, eve döneriz."
Ben de başımı sallayarak onayladım. Arabanın içinde garip bir sessizlik oldu. Arkada müzik hala yavaş yavaş çalıyordu konsoldan. Boğazda Kuruçeşme tarafına gidiyorduk yine. Bugün Cumartesi değil, Pazardı ama yine de sıkışıktı trafik işte. Ortaköy'den geliş istikameti daha da berbattı ama. Bizim taraf o kadar kötü değildi.
Sessiz sessiz arabada otururken yeniden konuşma ihtiyacı hissettim, aramızdaki sessizliği bozmak. Alaz hareketsiz yola bakıp bekliyordu, benim karnım gerginlikten iyice kasılırken. Kanımda bu sessizliği kaldırabileceğimden çok hormon dolanıyordu.
"Ama başımdakiler konusunda haklısın," diye lafı birden ortaya attım. "Yaman ile Cesur bu akşam yemeğe çıktığımı öğrendiler."
Söylediğim tam anlamıyla onu şaşırttı bu sefer. Başı adeta şaklayarak bana döndü. Neden söylemedim bilmiyordum ama o bana hayret ve şaşkınlıkla bakarken belki de şu yüzündeki ifadeyi görmek için yaptım diye düşündüm. "Ne? Nasıl öğrendiler?" diye sorguladım.
Omuz silktim. "Ben söyledim."
Yüzündeki hayret ifadesi daha da büyüdü. "Benimle yemeğime gittiğini mi söyledin Yaman'a?"
Güldüm. "Yok. O kadar detay vermedim. Biri ile yemeğe ile gidiyorum dedim sadece," diye düzelttim. Yüzündeki hayret yok olurken çenesi kasıldı. Umursamadan devam ettim gülerek. "İkisi de ayıldı bayıldı. Yok getir tanışalım, görelim kimmiş falan. Utanmasalar GBT sorgusu bile çekeceklerdi, o derece yani."
Dudakları iyice kasıldı, benim kadar komiğine gitmemişti. Beynimin bir yanı hala ne yaptığımı anlayamıyordu. Alaz da bana baktı aynı şekilde. "Ne o? Çok zevk almış gibisin. Hoşuna mı gitti Yaman seni kıskanınca?"
Söylediği suratımda bir tokat gibi patladı. Bir iki saniye kaldım öyle. Hoşuma falan gitmemişti. Afallamış, anlam verememiştim tepkisine, ama hoşuma gitmemişti. "Of, Alaz, ya ne kıskanması? O konuyu daha önce konuştuk. Kıskandığı falan yok beni Yaman'ın."
Kendimle ilgili olan kısmı pas geçmiştim, o da üzerinde durmadı ya da atlamama izin verdi, bilemiyorum. "Sen kendini kandır," diye cevapladı sertçe. "Ben gördüm onun halini. Seni benim yanımda gördü, aklı gitti. Friendzone'a atmış seni yanına erkek sinek bile yaklaşmasına izin vermiyor alanından çıkma diye, haberin yok."
Benim de yüzüm gerildi duyduğum suçlama ile. "Saçmalama. Söyledim sana. Senin haberlerinden sonra bile o gece bir an duraksamadı, dikkate almadı. İnanmadı söylediklerine. Tepkisi bana değil, sanaydı. Yaman beni o şekilde görmüyor." Senin gördüğün gibi demek istemedim, ama yapmadım. Kızgındım şimdi. Tam anlamıyla açıklayamıyordum ama söyledikleri içimde bir şeyleri daha da öfkelendirmişti.
"Görmüyor değil," diye cevapladı aynı sert, düz ses tonu ile. "Görmek istemiyor diyelim. İkisi farklı şeyler." Bana bir bakış attı tekrar araba trafikte dururken. "Rüya'ya da söylesen şimdi Alaz sana aşıkmış diye, anlamadım der, bilmiyordum. Yalan. Bilmiyorlar değil, bilmek istemiyorlar."
"Neyse ne," diye kestirip attım. Ağzımı açtığıma bin pişman olmuştum. Söylediklerinin bir kısmı o kadar mantıklı ve gerçek geldi ki iyice sinirim zıpladı. Diğer tarafı da Rüya'ya aşıkmış lafında takılı kaldı. Canımı yakmıştı o sözleri duymak dudaklarından. Tam olarak ben Rüya'ya aşığım anlamında kullanmamıştı ama yine de zor geldi duymak, ne yaptığımı sorgulattı. Rüya'ya olan hislerinin birden bire bitmesini beklemiyordum zaten de o nasıl benim Yaman sevda bandı olmazsa ben de onun Rüya takıntısının geçiştirici olmazdım.
"Ben o defteri kapattım," diye bitirip camdan dışarı baktım.
Gözlerini üzerimde hissettim, alaycı ve kinayeli boğazından gelen derin hırıltıyı duymandan önce. "Kapattıysan niye söylemedin Yaman'a benimle buluştuğunu?" diye sordu açık açık. "Niye sakladın?" Dönüp baktım ona. Yüzüne bakarken sözlerime inanmadığını anladım. "Saklamaya çalışma. Yaman'ın bu akşam benimle buluştuğunu bilmesini istemiyorsun."
Sabahki sen asla Yaman'a benimle yattığını söylemezsin lafını düşündüm, sonra hastanedeki kendi tepkimi. Derin bir nefes verdim. "Biz bu konuyu da dün gece konuşmuştuk," diye hatırlattım. Sesim de ikaz eden bir ton vardı artık. "Korkuyor değilim. Sadece istemiyorum. İkisi farklı şeyler," diye onun sözlerini tekrarladım.
"Neden istemiyorsun peki?" diye dibine darı ekince sinirlerim iyice attı. Belki de gerçekten de hormon haplarından.
"Sana ne lan! Sana hesap mı verecem! İstemiyorum, o kadar! İşine gelirse!"
Kulaklarımdan çıkanlara inanamadım. Resmen posta koyup, ültimatom koymuştum. Arabayı yana çekip durup beni aşağı indirecek zannettim bir an ama yapmadı. Dümdüz ileri baktı, devam etti sürmeye. "Peki."
Ağzından çıkan 'peki' lafı sakinleştirmek yerine beni iyice sinirlendirdi. Trip atıyordu şimdi de, anladım. Daha dakka bir gol bir trip yiyordum suçum günahım olmadan. Saçma sapan suçlamaları ile. Kafamı daha karıştırıyor, iyice bok ediyordu her şeyi.
"Hem sen niye bu kadar Yaman'a söylememi istiyorsun beni akşam dışarı çıkarttığını onu söyle," diye deştim ben de gerisin geri. Beynimin çalışan kısmı yapma, dur diye uyardı, ama dinlemedim tabi.
"Niye bu kadar bilsin istiyorsun? Hoşuna mı gidiyor?" Güldüm aynı onun gibi alaycı alaycı. "O bizi öğrenirse Yaman'a gol mü atmış olacaksın? Yaman Rüya'yı aldı, sen de rövanşı mı alıyorsun? Friendzone'da yedekte bekleyen salağı? Bu mu yani? Bu yüzden mi beraberiz?"
Neredeyse ağlayacaktım artık sinirden ve kalbimi sıkıştıran bir şeyden. O kadar canım yanıyordu. Beynim içinde bir ses fısıldayıp duruyordu aynı şeyi. Tüm günde zaten fısıldamıştı da ben duymamaya çalıştım. Aslında mantıklı düşününce Alaz Soysalan gibi bir insanın benim gibi bir sokak kızı ile başka ne işi olurdu ki? Bizden olacak olan 'biz' olsa olsa o kadar olurdu.
Gözlerimden yaşlar akarken suratına adeta tısladım. Alaz kenara çekti bu sefer boğaz yolunda. Yüzüme bakıyordu. "Bana bak, Alaz Efendi. Sen benim Yaman sevdama yara bandı olmazsın ben de senin Yaman hasedinin zafer nişanı olmam. Ayağını denk al!"
Yüzüme baktı. Sesi çok ciddiydi bu sefer, yüzü sert. "Eğer inandığın buysa hemen döndüreyim arabayı geri, bırakayım seni eve. İstiyor musun?"
Derin bir nefes verdim ama cevap veremedim. Gururum dön demek istedi, ama laf ağzımdan çıkmadı. "İstiyor musun dönmek," diye üsteledi Alaz.
"Sen istiyor musun?" diye sordum gerisin geri.
"İlk önce ben sordum."
"Ben de şimdi soruyorum."
Gülerken derin bir şekilde iç çekti, başını eğdi. İşaret parmağı ve başparmağı başına yaklaştırıp, burnunun köprüsünü ovuşturdu. "Geçmiş olsun bana," diye homurdanarak mırıldandığını duydum. "Senin benim cidden belamı sikecen, belli."
Gözlerimi kırpıştım. Ne dediğini, ne kastettiği yine çok belliydi, ama kafamda oturmuyordu bir türlü. Kafamda bir türlü oturtamadığım o bize. "Sen benim isteklerimi duysan aklın gider, Asi kız," diyerek söyledi başını kaldırırken.
Ters ters suratına baktım. "Yok orasını sen açık seçik belli ediyorsun, merak etme." Dudaklarımı alayla aşağı doğru büktüm. "Şu hale bak. İlk defa beni gerçekten yemeğe çıkartıyorsun ama çiçek bile almadan geldin. Rüya olsa kapısına kamyonla gül dökerdin."
Yüzü bir an sabit kaldı, sonra kafasını salladı. "Çok fazla niyet okuyorsun, Asi. Dikkat et, sonra pişman olacaksın."
"Niyet falan okumuyorum, olanı söylüyorum."
"Tamam, bunu sonra konuşuruz," diye konuyu kapattığını belli edercesine kafasını ufakça salladı sonra üzerime doğru eğilerek yanaştı, kucağımdaki elime uzandı. Parmaklarımızı birbiri içinden geçirdi. "Sen benim sorumu yanıtlamadın ama ben seninkini yanıtlayayım." Gözleri benimkileri bulurken devam etti, "Dönmeni istemiyorum."
Zorlukla yutkunurken yeni kal geldi, suratına afallamış bir şekilde baktım. Hayatımda ilk defa bir erkek bu şekilde elimi tutuyordu aslında. Normalde olsa elini monte ederdim aslında, deyişimi hatırladım o gece parmaklarımız iyice birbirine dolanırken. Dün gecede koltukta işimizi görürken bir ara el eleydik aslında ama o zaman çok başkaydı. Bu şekilde daha önce kimse elimi tutmamıştı. Kalp atışım hızlandı, kalbim göğüs kafesimde deli gibi çarpmaya başladı.
"İyi o zaman gidelim," diye cevapladım yutkunarak. Sesim o kadar boğuk çıkmıştı ki devam etmeden önce durmam gerekti. "Yoksa gün batışını kaçıracağız."
Eli benimkini tutuyordu suratında o çok iyi bildiğim küstah gülümse dudaklarını oynatırken. "Hatırlatırım, Asi kız, sen Alaz Soysalan ile takılıyorsun. Benim her zaman başka bir planım vardır."
Takılıyorsun lafı beynimde yankılarken suratına bakmaya devam ettim. Aslında ben her ne kadar kabul etmek istemesem bile durum ve halimizi tam olarak sözlük anlamıyla açıklayan bir tanımlamaydı o. Takılmak.
Alaz daha da gülümsedi. "Geldik sayılır." Sonra elimi bırakıp kontağı kapattı. Bu sefer tam anlamıyla küçük dilimi yutarak ona baktım. Bebeği geçmiştik ama Kuruçeşme'ye daha vardı. Nedense bilemedim ama hep beni o tarafta bir yerlere götürecek sanmıştım. Arnavutköy'de de çok ünlü balıkçılar vardı ama orası önce miydi sonra mıydı bilemedim tam. Bu tarafları hep karıştırırım, hepsi sanki birbirine benziyor gibi gelir. Çok da haksız sayılmam zaten, benzerler. Aynı ortamlar, aynı insanlar.
Durup etrafıma baktım. Küçük bir iskele vardı deniz tarafında ama hiç mekan falan yoktu. Alaz kapıları açarken yanımıza bir valede geldi çabucak. O zaman anladım iskelenin orada bir vale servisi de vardı ama hala tam anlayamamıştım. Sonra fark ettim, iskelenin orada ufak motorlar vardı. İskele de deniz taksi iskelesiydi.
Şaşkınca dönüp Alaz'a baktım yine. "Ne yapıyoruz? Motora mı bineceğiz?"
Alaz onaylamak için başını oynattı arabadan inerken. Benim tarafı yürümeye başlamıştı valeye anahtarı fırlattıktan sonra ama ben onu beklemeden indim. Yine de kapıyı açmaya yetişmişti. Ben inerken o benim için kapıyı tuttu tam bir beyefendi gibi.
"Evet, gideceğimiz restoran Beykoz'da. Köprü trafiğine girmeyelim dedim. Ben karşıya geçerken deniz taksisi ayarlarım genellikle," diye konuştu sanki dünyanın en normal şeyi gibi. "Köprü trafiği bayıyor."
Paranın gücü işte, köprü trafiğini bile bypass etmeye yetiyor. Zengin züppe diye söylenecektim ama "İyi bari helikopter falan kiralamamışsın" demekle yetindim.
Hoşuna gitti güldü. "Aslında bizim yatı getirtecektim de sonra görgüsüz herif dersin arkamdan diye yapmadım," diye pişkince cevapladı sonra birden yeniden sol elimi yakaladı, parmaklarımızı birbirine geçirdi.
Çok mütevazisin diye cevaplayacakken onu sözlerim boşlukta kayboldu. Bu sefer gerçekten bir an bayılacağımı sandım. Kan kulaklarım gümbür gümbür yankılanırken zorlukla nefes aldım. Karnım kasıldı. O kadar rahat gözüküyordu ki elimi tutup bizi kaldırıma çıkartırken sanki hayatımızda bundan başka şekilde hiç yürümemiş gibiydi. Boğaz sahilinin ortasında Alaz Soysalan ile ele ele yürüyüp deniz taksisine doğru gidiyordum. Aklımdan bir iki geçirmem gerekiyordu cümleyi çünkü bir yanım hala inanamıyordu.
Beyaz sürat motoruna doğru yürümeye devam ettik. Eli sıcacıktı aynı kolları gibi. Bana baktı, yine gülümsedi. O da sıcacıktı. Ben de gülümsedim.
Tam o anda arkamızdan bir ses kulaklarımızda patladı. "LAN! LAN! NE OLUYOR LAN BURDA!"
İkimizde arkamızı dönerken ben sesi çoktan tanımıştım. Tabii Alaz da. Parmakları benimkiler üstünde kenetlenirken, sırtı dikleşti. Ben ise hala gözlerim fal taşı gibi açılmış bir şekilde karşımda öfke ile duran Yaman ve Cesur'a bakıyordum.
Sanki bir film sahnesi çekiyormuşuz gibi hissederken bir şey bunun olmasını beklemem gerektiğini söyledi. İçimdeki sesten nefret etmeye başlıyordum. Hep haklı olmaya başlamıştı. Hastanede olanlardan sonra gerçekten de bunu beklemem gerekirdi. Çünkü hayatım Soysalanlar içine girdikten sonra bir absürtlükler komedisi olmaya başlamıştı.
Ben doğarken hangi siktiğimin şeklinde hizalandılarsa o gezegen ve yıldızların tam içine, kaderime sıçayım.
Yazar Notu:
Tabii ki de bizim ilk date'mizde olaysız başlamayacaktı değil mi? Mutlaka bir şey olması olması lazımdı. Ondan Asi ve Alaz basıldılar.
-Ben ilk önce sordum.
- Ben de şimdi soruyorum, kısmı benim ana hikayemde daha önce bir scene'nin Aslaz adapte edilmiş versiyonu. Ben çok seviyordum o exchange'i Rick ve Amanda için yazdığımda, Asi ve Alaz içinde gider diye düşündüm uyarladım, cuk oturdu. Aklımda daha böyle bir kaç scene var, onları da uyarlayacağım sanırım.
- "Benim isteklerimi bilsen aklın çıkar" da tabii son bölümden geldi Alaz oğlan ile. Benim favorim hala ama Alaz Efendi, hehe.
Şimdi ben Yaman ve Rüya'nın bizimkilere direk (belki farkında da olmadan) friendzone çaktığını düşünen bir insan olarak bunun üzerinden de gitmeden duramadım. Ve tabii ki Rüya ve Yaman çok sıkıcı bir çift olduğu için Yaman tarafını da biraz karıştırmak istedim, hehe. O da bir desin bakayım ya ben niye nu kadar galeyena geldim diye. :))))
Alaz'ın deniz taksisi ayarlaması tam Alaz'lık iş gibi geldi bana. Aslında yatı çekecektim boğaza ama sonra hadi abartmayalım dedim. Alaz'ın Asi'yi etkileme k için başka planları var ne de olsa :))
